“Lazca, bir dialekt (ağız, şive) değil, bir dildir!”
(Ön açıklama: Bugünkü misafirim Hasan
Uzunhasanoğlu. Hasan Uzunhasanoğlu, Lazca Rönenansın temel taşlarından biri.
Kendisini 1993’den beri tanıyorum. Değerli çalışmalarından da baştan sona
haberdarım. Yayınlanmış Lazca kitapları da var. Hasan Uzunhasanoğlu ile bir
söyleşi yaptım. Hasan Uzunhasanoğlunun biyografisi ve kültürel çalışmalarından
bahsettik. Bu metin, söyleşimize ait. Ali İhsan Aksamaz; 21 VIII 2019)
+
Ali İhsan Aksamaz: Önce biyografinizden konuşalım. Ne
zaman ve nerede doğdunuz? Nerelisiniz? Hangi okullarda öğrenim gördünüz?
Mesleğiniz nedir? Nerede yaşıyorsunuz? Nerede çalışıyorsunuz?
Hasan Uzunhasanoğlu: Ben, 1973 yılının 5. ayında yani Mayısta,
ayın yirmi üçünde Fındıklı merkezde doğmuşum. Fındıklılıyım. Köyümün adı Ç̆urç̆ava
(değiştirilmiş adıyla Çınarlı). Ç̆urç̆avanın yani Çınarlının Osmanlıya ait eski
defterlerde başka bir adı daha var, P̆ap̆u dixa. Bu defterde kimden vergi
aldıklarını kaydetmişler isim ve soyisim olarak. Ç̆urç̆ava da yine burada
soyisim olarak geçiyor. Bu soyisim kimse tarafından kullanılmıyor şimdi, kaybolmuş.
Ama ben, köyümün eski Lazlarının hatırasına bundan böyle bu kelimeyi yani Ç̆urç̆avayı
soyisim olarak kullanacağım, sizin de bilginiz olsun.
Röportaja başlıyorum şimdi. Liseye kadar olan ilk ve orta
mektepleri ve yine liseyi Vitzede yani Fındıklıda okudum. Sonra İstanbulda
üniversiteyi kazandım ve üniversite okumaya İstanbula gittim, orda bitirdim
yine üniversiteyi.
Matematik öğretmeniyim. Vitzenin (Fındıklı) köyü Ç̆urç̆avada
(Çınarlı) yaşıyorum. Hergün inip çıkıyorum. Merkezde (Çarşı deriz), meslek
lisesinde öğretmenlik yapıyorum.
Ali İhsan Aksamaz: Lazca, İnsanlığın sembollerinden birisi.
Lazcanın ölümü, İnsanlığın ölümüdür. İnsanlığın en eski ayak izleri Lazcanın da
içinde gizlidir; diğer dillerde de öyle. Ben böyle biliyorum. Böyle
söyleyebilirim. Bu, benim İnsanlık anlayışım. Bu benim sorumluluğum. Lazca
yaşayınca, İnsanlık da yaşayacak. Lazca ölünce insanlık da ölecek. Benim
anlayışım böyle. Siz, bu anlayışa ilişkin neler söyleyebilirsiniz? Doğrusu;
Türkiye, Lazca gibi diller diğer bakımından çok zengin. Bu, Türkiyenin kültürel
zenginliği. Ancak çoğunlukla bu dillere ilişkin bilgimiz yok. Siz, bu duruma
ilişkin ne düşünüyorsunuz? Bu durumun sorumlusu kim? Siz ne düşünüyorsunuz?
Hasan Uzunhasanoğlu: Tarihin başlangıcından
beri, günümüze dek saklanmış ve üretilmiş - ekme biçme olsun, şarkılar olsun,
yeme içme olsun – insanlığa dair her ne varsa, bir bakracın içine
süzülmüşçesine duran bu adetler, yani kültür, insanın dilini (lisanını) ortaya
çıkardı. Sonrasındaysa bu diller, her milletin bu adetlerini sinesinde sakladı
günümüze değin. O yüzden dil gerçekten de insanlığın en büyük parçasıdır.
Gerçekten de dil unutulduğunda, insanlıktan da bir parça unutulmuş olacak.
İnsanlığın zenginliği kaybolmuş olacak. Ben de sizin gibi düşünüyorum.
Lazların
Lazcaya, Boşnakların Boşnakçaya, Adigelerin Adigeceye ve yine buna benzer küçük
milletlerin dillerine dair bir kaygıları yok, bu dillerin konuşanları,
dillerini yaşatmaya dair bir sorumluluk taşımıyorlar. Bu yüzden çok üzgünüm, ama
maalesef bu böyle.
Çünkü;
bu milletlerin dil ve kültürlerini saklamak (yaşatmak) için müesseseleri yok.
Aydınlarının kendi milletleriyle bağları zayıf, bazen de hiçbir bağları yok.
Dil ve kültürlerine can-ı gönülden bağlı değiller. O yüzden de mazileriyle
(geçmiş kültürel yaşam) modernizm arasında bir köprü yok. Nostaljiye kapılmamak
lâzım çok fazla. Altınımız varsa, bir bezle sarmalar ve öylece saklarız. Ancak
bez eskiyip yıprandığında o altını yeni ve güzel olan başka bir bezle
sarmalarız. Dil de bir altın değil midir!?
Ali İhsan Aksamaz: Şimdi de Lazcadan konuşalım,
bahsedelim! Lazca, hangi dil ailesinden?
Lazca, bir dil mi, yoksa başka bir dilin lehçesi mi? Biliyorum; bu alanda
değişik teoriler var. Siz bu teorilere ilişkin ne düşünüyorsunuz?
Hasan Uzunhasanoğlu: Lazca
bir dialekt (ağız, şive) değil, bir dildir. Güney Kafkas dil ailesinin
içindedir, Megrelce, Svanca ve Gürcüceyle (Kartveluri) birlikte. Bu diller
içerisinde ise Megrelce ile iki kardeş gibiyiz. Diğerleriyleyse kuzen.
Laz edebiyatı günümüze dek
konuşulmak suretiyle muhafaza edildi. Yazıp çizmek suretiyle değil. Dil ailemiz
içerisinde yalnız Gürcüler devlet sahibi oldukları için milliyetçi Gürcüler,
yani Kartvelistler, dil ailemiz içerisindeki dilleri yani Laz-Megrel Dilini ve
Svan Dilini, Gürcücenin dialektleri sayıyorlar, milletlerimizi de Gürcü.[1]
Bunu, yani bu ideolojilerini kitaplarında yazıp, televizyonlarında dile
getiriyorlar.[2] Bu
taraftaki Lazlara empoze ediyorlar, diğer taraftaki Megrelleriyse tehdit
ediyorlar.[3]
Siz de biliyor ve hatırlıyorsunuz. Bizler bu ideolojiyi
beğenmiyor ve karşı çıkıyoruz. O yüzden de bir deklerasyon kaleme aldık ve dört
dilde yayınladık.[4]
Deklerasyon Tiflis televizyonlarında gösterildi. Ancak Lazcasını değil, sadece
İngilizce, Türkçe ve Gürcücesini gösterdiler. Çünkü bu durumu şaşkınlıkla
karşıladılar ve zıvanadan çıktılar.
Gürcü filolog Niko Marr diyorki: “Megrel Dili, Megrel Dilidir.
Linguistik olarak ne bir ağız, ne de bir dialekttir.” Dünyada Niko Marr misali
çok sayıda filolog var, Laz-Megrelceyi dialekt değil de Dil olarak kabul eden.
Gürcistan, Avrupa Birliği ile müzakereler yapıyor birliğe
girebilmek için. Birliğe, Gürcistanda konuşulmakta olan azınlık milletlerine
ait diller listesi yolladılar. Bu listede Lazca, Megrelce ve Svanca yok. Çünkü
Dil değil, dialekt sayıyorlar. Kısacası, Gürcistanın, bu ideolojisini güçlü
kılmak için bir politikası ve programı var.[5]
Bu tarafta ise Namık Kemal ve kendisi gibi pantürkistler,
ikiyüz yıldır şöyle söylüyorlar: “Türkiye halkı yalnız Türkçe bilsin.
Diğerlerini unutturalım. Namık Kemal diyor ki: “Türkçemizin bir alfabesi bile
yok. Daha Arnavutlara ve Lazlara bile dillerini unutturamadık.”
Ali İhsan Aksamaz: Biz, bu dili, Lazcayı, Lazca adıyla
biliyoruz. Lazca, başka adla da biliniyor mu? Lütfen bunlardan da bahsedin
bize!
Hasan Uzunhasanoğlu: Biz
Lazlar (Lazi olanlar) dilimizi “Lazuri” (Lazca) kendimizi “Lazi” olarak
isimlendiriyoruz. Gürcüler ise Lazları Ç̆ani, Lazcayı ise ‘Ç̆anuri’ olarak
isimlendiriyorlar. Kartvelistler “Ç̆e Xasani” ifadesini nasıl “Ç̆ut̆a Ç̆ani”
yaptılar biliyorsunuz, öyle değil mi!? Ayrıca Hopa Hemşinlileri de Lazları
“Coni - Cani” ve Lazcayı da “Cani Lizu” olarak isimlendiriyorlar. Bildiklerim
bu kadar.
Ali İhsan Aksamaz: Biliyorum; Lazca, Türkiyenin her
yerinde konuşuluyor. Tarihsel olarak; Lazca çoğunlukla Türkiyenin hangi
kentlerinde konuşuluyor? Türkiye dışında, Lazca başka ülkelerde de konuşuluyor
mu?
Hasan Uzunhasanoğlu:
Lazcanın konuşulduğu ve Lazlarla meskun yerler:
a.Artvin
ve Rizede;
1.
Pazar (Rizenin ilçesi)
2.
Ardeşen (Rizenin ilçesi)
3.
Çamlıhemşin (Rizenin ilçesi)
4.
Fındıklı (Rizenin ilçesi)
5.
Arhavi (Artvinin ilçesi)
6.
Hopa (Artvinin ilçesi), Sarp ve yine Kvariati
7.
Güreşen köyü
8.
Düz köy
b.93
Muhacirleri ve diğer muhacirler;
9.
Düzce
10. Akçakoca
11. Sakarya
12. Kocaeli
13. Yalova
14. Bursa
15. Balıkesir
16. İstanbul
17. Samsun
18. Giresun
19. Kayseri
20. Ordu
21. Sinop
22. Ankara
23. Bilecik
c. Sohumdan
Ortaasyaya sürülen Lazlar;
25. Kırgızistanda,
Oş vilayeti, Kizilkiya köyünde
26. Özbekistanda
Lazların
bütün dünyada nerelerde yaşadığını ve Lazcanın nerelerde konuşulduğunu detaylı
bir şekilde anlamak için dipnotlarda yazılmış linklere bakalım.
Ali İhsan Aksamaz: Şimdi de Lazcanın Alfabesinden
bahsedin, lütfen! Lazcada kaç harf mevcut?
Kaç tane ünlü ve kaç tane ünsüz harf var Lazcada?
Hasan Uzunhasanoğlu: Laz Alfabesinde otuzbeş (35) harf
var. Beşi (5) sessiz, otuzu (30) seslidir.
Ali İhsan Aksamaz: Biz çok iyi biliyoruz ki, her dilde
başka dillerden emanet kelimeler var. Lazcada da, başka dillerden emanet
kelimeler var. Lazcada çoğunlukla hangi diğer dillerden emanet kelimeler var?
Bu emanet kelimeler, çoğunlukla hangi alanlardan? Başka dillerde de, Lazcadan
geçmiş emanet kelimeler var mı?
Hasan Uzunhasanoğlu: Evet, ödünçlenmiş (emanet) kelimeler
var. Zaten yeryüzünde, içinde emanet kelime olmayan bir dil yoktur. Herkes
herkesten ödünç almış. Genellikle Türkçe, Gürcüce ve yine Trabzon Rumcasından
ödünç almışız, bir de Hemşinceden.
Komşularımız
olan Hemşinliler bizden çok sayıda kelime ödünç aldığı gibi, onlar da bize
kelimeler vermişler. Ödünç alınanı sahibine vermek adettendir. Ancak uzun
zamandır dilimizde bulundukları için artık bizim oldular. Senin benim olayı
kalmadı artık. Yüz yıl boyunca ödünçlenmiş olan kelimeler ekseriyetle Türkçedir
ve ekseriyetle teknolojiyle ilgilidir.
Ali İhsan Aksamaz: Siz de isterseniz, şimdi de Lazcanın
akademik alanına gelelim! Laz Alfabesi ilk olarak ne zaman ve nerede
yayınlandı? Bu çalışmaların öncüleri kim ya da kimlerdi? İlk Laz Alfabesi hangi
ana alfabeden ortaya çıktı; Arap Alfabesinden mi, Latin Alfabesinden mi, Gürcü
Alfabesinden mi?!
Hasan Uzunhasanoğlu: Laz diline dair ilk alfabeyi
İskender Chitaşi[7]
hazırladı. Ve 1929 yılının Kasım ayının 11’inde bastırdı. “Kızıl Yıldız” adını
vermiş olduğu gazetede kullandı öncelikle. Bu alfabeyi Türkiyede yaşayan
Lazları düşünerek Latin kökenli olarak bastırmıştı.
Daha sonra
Almanyada, 1984 yılında yine başka bir alfabe daha hazırlandı. Arhavili Fahri
Kahraman, Selma Çakır Koçiva ve Wolfgang Feurstain bir araya gelip sözü geçen
alfabeyi hazırladılar. Şimdi de zaten bu alfabeyi kullanmaktayız.
Bir de diyorlar ki Hopalı Faik Efendi (Aliefendioğlu)[8]
Arap alfabesini Lazca yazabilmek için dizayn edip kitaplar hazırladı. Laz dili
için çalıştı. Ancak Faik Efendinin günümüze dek muhafaza edilebilmiş herhangi
bir çalışması elimizde yok, varsa bile nerede ve kimde olduğunu bilemiyoruz.
İskenderin çalışmaları gibi bizden saklanıyor olabilir.
Lazca için
çalışan Laz ileri gelenleri bunlardı. Bildiklerim bunlar. Ancak dil üzerine
çalışmamışsa bile Lazlar ve Lazistan üzerine değerli fikirleri olan Fındıklılı
(Kavazişi) Ahmet Tevfik’i (Yücesoy)[9]
anmadan edemeyeceğim. Benzer şekilde Hopalı Helimişi Xasani (Çuhadaroğlu)[10]
gerek yaptığı derlemeler ve gerekse de kaleme aldığı şiirler, resmettiği
tablolar nedeniyle anmadan geçemeyeceğim değerli kişilerden biridir. Bunlardan
önce Lazca ve Lazlar üzerine çalışanlar olmuşsa bile şimdilik bilemiyoruz.
Ali İhsan Aksamaz: Türkiye ve/ya Türkiye dışında; ilk
Lazca Alfabe, Sözlük ve kitaplar nerede ve ne zaman yayınlandı? Bu çalışmaların
öncüleri kimlerdi?
Hasan Uzunhasanoğlu: İlk Laz
alfabesi Sohum’da hazırlandı. İskender Chitaşi Laz çocuklarına, okullarda
dersleri Lazca olarak öğretebilmek için çeşitli kitaplar yazdı. Ancak İskender
yalnız değildi. Sarplı Muhamed Vanilişi (Vanlioğli), Ziya Nuri ve yine başka
yardımcıları vardı. İskenderin kitaplarıyla o dönem Sarptaki (o tarihlerde
bölünmemişti)[11] ve
Sohumdaki okullarda öğretim yapılıyordu.
Ali İhsan Aksamaz: Lazcanın yazılı olmayan, sözlü
edebiyatı yüzyıllardan beri çok zengin; öyle biliyorum. Ancak çok iyi biliyoruz
ki, bu küresel dönemdeyiz. Yazılmamış dillerin küresel çağda yaşama şansı yok.
Radyo- televizyon yayını, gazete yayını, eğitim-öğretim olmayınca bu dillerin
yaşama gücü yok. TRT’de de kapsamlı Lazca yayın yok. Türkiye dışında, Lazca radyo- televizyon
yayını var mı? Biraz da bize bu sorunlardan bahsedin, lütfen!
Hasan Uzunhasanoğlu: Dili yaşatabilmek için gazete, TV
yayını, eğitim-öğretim, radyo yayınları, kitapların yayınlanması, özetle,
okullarda Lazca öğretmemiz gerekiyor. Türkiye’de TRT’nin Lazca bir programı
yok, yalnızca Lazca şarkı ve türküler veriliyor, bildiğim kadarıyla. Türkiyenin
dışında Gürcistan kilisesinin televizyonu üzerinden Lazca şarkılar yayınlıyor,
klipler hazırlanıyor.
İki ya da üç yıl önce Ardeşen’de yerel bir kanal –
Gelişim – Lazca yayın yapacağını söyledi ama daha sonra vazgeçtiler. Başka da
bir şey bilmiyorum.
Ancak şunu söylemem gerekir: Lazca programlar çok
önemlidir. O yüzden de TRT ile bağlantı kurmamız gerekiyor.
Ali İhsan Aksamaz: Lazca da, Devlet okullarındaki seçme
derslerden birisi artık. Lazcanın yaşatılması için bu seçmeli dersler yeterli?
Siz bu duruma ilişkin ne düşünüyorsunuz? Türkiyenin dışında, bir başka ülkede
Lazca dersler var mı?
Hasan Uzunhasanoğlu: Yeterli mi değil mi, buna üstteki
sorularda cevap verdim. Yeterli değil. Eğitim-öğretim, TV ve radyo yayınları
gerekir ve kitaplar basmamız gerekiyor. Okullarda öğretmemiz şart.
Türkiye
dışında, Gürcistanda yüksek lisans öğrencileri vardı, öğreniyorlardı. Ama
şimdiki durum nedir, bilemiyorum.
Ali İhsan Aksamaz: Türkiyede ve/ya başka ülkelerde,
Lazcanın yaşatılması için dernek ve enstitüleriniz var mı? Bu kurumlar neler
yapıyor? Ne tür aktiviteleri var?
Hasan Uzunhasanoğlu: Türkiyede Laz Dilini yaşatmak için
var olan dernekler şunlardır:
a. Gola kültür sanat ve ekoloji derneği
b. Karadeniz Ereğli Laz kültür derneği
c. Laz enstitüsü derneği
d. Laz kültür derneği
e. Laz kültür ve dayanışma derneği
f. Lazebura E.V. (Avrupa Laz Kültür Derneği) – Europen
Laz Culture Movement (Almanyada)
g. Sima doğu karadenizliler hizmet vakfı
h. Arhavi Laz kültür sanat ve turizm derneği
i. Antalya Laz kültür derneği
j. Oxvame (Gürcistan Sarpı’nda. Bu şimdi kapalı.)
Bu dernekler Laz kültürünü yaşatma kaygısıyla var
oldular. Tüzüklerinde öyle yazıyor. Hepsinin artıları ve eksileri var. Şunu
biliyoruz ki, dernek kurmuş olmak dili kurtaramaz.
Ali İhsan Aksamaz: Çok ünlü şarkıcılarınız da var; bunu
ben de biliyorum. Onların adları ve ünlü şarkılarından da bahsedin bize,
lütfen!
Hasan Uzunhasanoğlu: Evet, doğru söylüyorsunuz. Çok
şarkıcılarımız var. Bu şarkıcılar iki çeşit:
a.Otantik
(bize özgü eski) ezgiler söyleyen şarkıcılar;
Arhavili Yaşar Turna, Ardeşenli Mustafa Delibaş, Pazarlı Ahmet Güngör, Fındıklılı Cevdet Topaloğlu, Pazarlı Ali Haliloğlu, Ahmet Çakır, Ahmet Aydınoğlu, Mustafa Tezcan, Pazarlı Birol Topaloğlu ve diğerleri…
b.Otantik
ezgiler harici şarkıcılar;
1. Modern ezgiler söyleyen şarkıcılar: Dünyadaki farklı ekollerden söyleyenler.
Hopalı Kazım Koyuncu, Zuğaşi Berepe, Karmat̆e ve diğerleri.
2. Popüler ezgiler söyleyen şarkıcılar: Türkiye içinden ezgilerle birlikte bize özgü ezgilerle harmanlayıp söyleyenler.
Ayhan Alptekin, Hülya Polat ve diğerleri.
Ali İhsan Aksamaz: Sizin yayınlanmış kitaplarınız var.
Öğrencilerinize Lazca da öğretiyorsunuz; biliyorum. Lazca alanında yeni başka
kitap projeleriniz var mı?
Hasan Uzunhasanoğlu: Şimdiki meramım, Laz ezgilerini bir
araya toplamak. Günümüze kadar çıkmış ve kaydedilmiş ne varsa, hepsini
toplayıp, sonrasında da bunları dijitale aktarmak. Yapabilecek miyim,
bilmiyorum! Yola çıktım, bakalım neler göreceğim.
Ali İhsan Aksamaz: Size teşekkür ediyorum. Başka sorum
yok. Ancak sizin bahsedeceğiniz başka konu varsa, lütfen bahsedin! Sakalınız
yere ulaşsın!
Hasan Uzunhasanoğlu: Ben de teşekkür ederim fazlasıyla.
Yolumuz çok engebeli ve dikenli. Baltamızı elimize aldık, yavaş yavaş
temizliyoruz. Yol üzerindeki izler ortaya çıkmaya başladı. Baştan sona bir
temizlik yapabilecek miyiz, ömrümüz vefa eder mi, kim bilir! Ama Lazistan var
oldukça, Lazlar da, Lazca da, Laz kültürü de muhafaza olacak, benim düşüncem
budur. Bizler can-ı gönülden çalışıyoruz. Tanrı da hepimize can-ı gönülden
yardım etsin! Laf lafı açıyor, söylenecekler bitecek gibi değil. Şimdilik
bitirelim. Görüşmek üzere!
[1] Bu tarafta, yani Lazistanda
(Lazonada değil), Laz kökenli Murat köyü, Lazca ismi olan Komilo’yu geri
aldığında Gürcistan devleti kendi televizyonlarında “Gürcüler köylerinin
Gürcüce isimlerini tekrar koyuyorlar” diye haberler yaptı. Giorgi Andriadze
Lazistana gelip etno-genetik tetkikler – Lazların Gürcülüğünü ispatlamak – için,
Vitzede (Fındıklı) yaklaşık 100-150 kişiden tükürük numuneleri alıp Gürcistana
götürdü.
[2] Sarplı Yaşa Yakob Tandilavanın
basılmış bir şiir kitabı var. Kitap yarısına kadar Gürcüce şiirler var. Diğer
yarısında da Laz Dili’nde şiirler var. Ama Lazca şiirlerin başında şöyle
yazıyor: “leksebi lazur dialektze” yani “Laz dialektinde şiirler.” Mişa Labadze,
Kvariati Lazlarının “Tifliste zarar görenlere yardım edelim” biçiminde yazmış
oldukları Lazca pankart için “Dialekt ile yazılmış pankart olmaz, indirin onu”
diyerek tepki göstermiştir.
[3] Otar Kacaianın basılmış bir
Megrelce-Gürcüce sözlüğü var. Henüz sözlüğünü çıkarmadan önce Tariel
Putkaradze, Otar Kacaiayı telefonla arayarak “Sözlüğünü, Megrel dialekti
sözlüğü olarak çıkar, yoksa yaparım yapacağımı” diyerek tehdit etmiştir. Ancak
Otar Kacaia yurtsever bir insan olduğu için sözlüğü doğru bildiği şekilde
çıkarmıştır.
[4] https://www.change.org/p/t%C3%BCrkiye-ve-g%C3%BCrcistan-halklar%C4%B1na-%E1%83%97%E1%83%A3%E1%83%A0%E1%83%A5%E1%83%94%E1%83%97%E1%83%98%E1%83%A1%E1%83%90-%E1%83%93%E1%83%90-%E1%83%A1%E1%83%90%E1%83%A5%E1%83%90%E1%83%A0%E1%83%97%E1%83%95%E1%83%94%E1%83%9A%E1%83%9D%E1%83%A1-%E1%83%AE%E1%83%90%E1%83%9A%E1%83%AE%E1%83%A1-deklarasyon-declaration-%E1%83%93%E1%83%94%E1%83%99%E1%83%9A%E1%83%90%E1%83%A0%E1%83%90%E1%83%AA%E1%83%98%E1%83%90-29d6b401-949b-4b87-82bf-c7073db81a9b
[5] İskender Ʒ̆itaşi için bizlere “İskender Tsvetov
Rus casusudur” deyip, onun yaptıklarını ve çalışmalarını bizlerden sakladılar.
[7] İskender Ʒ̆itaşi (1904-1938) Vitze (Fındıklı)
doğumludur. İdama çarptırılan Ʒ̆itaşinin cezası 22 Haziran Çarşamba günü Tifliste infaz
edilmiştir. Bir toplu mezarda yattığı sanılmaktadır.
[8] Faik Efendinin (1852-1915) mezarı
Ordu ili Ünye ilçesinde bulunmaktadır.
[9] Ahmet Tevfik’in (1877-1959) mezarı
İstanbul Karacaahmet’tedir.
[10] Helimişi Xasani’nin (1907-1976)
mezarı Gürcistan Sarpı’ndadır.
[11] Sarp sınırı 1939daki 2. Dünya
Savaşının başlangıcına kadar açıktı. Köy sakinleri pasaportsuz olarak gidip
gelebilmekteydi.
+
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder