30 Eylül 2019 Pazartesi

Tengiz Abuladze’nin Pişmanlığı












“CNBC-E”de saat 22: 00’de gösterilen filmleri elimden geldiğince kaçırmamaya gayret ederim. 24 Mayıs 2004 Pazartesi akşamı, bir kanaldan diğerine “zaping” yaparken, “Repentance”  adlı bir filmin yine aynı saatte gösterime gireceğini öğrendim. Daha zaman vardı, bir kanaldan diğerine tekrar dolaşmaya başladım.


Neden sonra tekrar “CNBC-E”ye döndüğümde, bir adamın afiyetle pasta yediği sahneyle karşılaştım. Film başlamıştı. Doğrusunu isterseniz, adından dolayı filmin İngiliz veya Amerikan yapımı olduğunu zannettim ilk önce. Diyaloglar başlayınca filmin bir “Batı Dili”nde olmadığını anladım.  Çok geçmeden de filmin az çok aşina olduğum bir dilde olduğunu fark edince yerimden sıçradım. Gözlerim, kulaklarım daha da açıldı. Kan dolaşımım hızlandı. Gözlerim buğulandı.

 Gözlerime ve kulaklarıma inanamıyordum. Bu, Türkçe alt yazılı Gürcüce bir filmdi. Bütün dikkatimi toplayarak filmi izlemeye başladım.  Bir yandan filmde söylenenleri anlamaya diğer yandan da “diğer sinemalar”la bir karşılaştırma yapmaya çalışıyordum. Ben bir sinema eleştirmeni değilim, ama Gürcistan Sineması’nın ulaştığı noktanın beni şaşırttığını belirtmeliyim.

Başta nasıl filmin Gürcistan Sineması’na ait olduğunu bilmiyorsam, filmin sonunda da ne yönetmeni ve ne de yapım yılı hakkında bilgim vardı.

Ertesi gün ilk işim oturduğum semt olan Fatih’teki bir internet kafeye gitmek oldu. Amacım film hakkında biraz bilgi toplamak ve bana esas olarak diliyle duygulu anlar yaşatan bu film hakkında yine diliyle ilgili bir makale yazmaktı.

“CNBC-E”nin internet sitesine girdim ve film hakkında bilgi almaya çalıştım. 1984 yapımı imiş. Yani 20 yaşında olan bir film. “Sovyet” sansürüne uğramış. Film ancak 1987 yılında gün ışığına çıkabilmiş ve Cannes’da jüri özel ödülünü almış (ki bu benim umurumda bile değil). Filmin yönetmeni ise Tengiz Abuladze. Filmin konusu hakkında da aynı sitede kısaca şu bilgi veriliyor: “Stalin ile Hitler arası despot bir politikacı vali Varlam Aravidze öldüğü zaman oğlu büyük bir ideolojik kavga ortasında kalır.”

Amacım, filmin diline yani Gürcüce’ye dikkat çekmek. Gürcüce, Gürcistan’ın resmî dili. Yine Gürcüce, Türkiye’de yaşayan Gürcü ve “Çveneburiler”in  de dili. Türkiyeli Gürcü ve “Çveneburiler”den kaçının önceden bu filmden haberi oldu, bilmiyorum. Haberi olup da filmi izleyen Türkiyeli Gürcü ve “Çveneburiler”den kaçı bu dili anladı, onu da bilmiyorum.

Gürcüce, kendi alfabesiyle kendi doğal coğrafyasının çok önemli bir bölümünde Sovyet yönetiminin sağladığı imkânlarla bugünkü düzeye ulaştı. Eğer Gürcistan, 1921’de Sovyetler Birliği’ne katılmayıp da “Batı şemsiyesi” altına girseydi, bugüne ulaşabilir miydi? Bu durumda Gürcistan Gürcücesi, Türkiye’deki Gürcüce’nin haline mi gelirdi? Bunu da şimdi bilmek mümkün değil. Zaten bu konuyu tartışmanın da kimseye pek faydası yok. Ancak, Sovyetler Birliği’nin 15 birlik cumhuriyetinden biri olan Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne, diğer cumhuriyetlere olduğu gibi, Sovyet yönetiminin “yönlendirilmiş evrim” ile eğitim, sağlık, mesken, iş güvenliği vb. konularda sağladığı imkânlar unutulmamalı. Sovyet yönetiminin Dil politikası unutulmamalı.”Doğal” olan gelişmelerin sonucu değil, sağlanan imkânlarla Gürcistan Gürcücesi, Türkiye Gürcücesi’nin durumuna düşmemiştir.

Dediğim gibi konumuz dil. Ben bu konuda bir karşılaştırma yapmak ve  Türkiyedeki Gürcüce’nin ve diğer kardeş dillerin durumuna dikkat çekmek istiyorum. 

 Biraz gerilere dönüp Gürcüce gibi Türkiye’nin diğer anadillerinin kendi doğal konuşulma alanlarında ne gibi baskılarla karşılaştıklarını hatırlamakta yarar var. Bilindiği gibi, “CHP’nin tek parti yönetimi”, ta başından beri Türkiye’nin Türkçe’den başka diğer anadillerinin varlıklarını tanımaya yanaşmadı. Bu dillerin gelişmeleri ve kurumsallaşarak sonraki kuşaklara yazılı olarak aktarılmaları engellendi. Bütün bunların da ötesinde, bu dillerin o günkü halleriyle bile konuşulmaları bazı dönemlerde yasaklanmaya çalışıldı. “CHP’nin tek parti yönetiminin anlayışı” günümüze dek ulaştı. Bu ülkenin yurttaşlarının anadillerini geliştirerek gelecek kuşaklara aktarılmasını çok gören bu anlayış, anadilleri Türkçe’den başka diller olan çocukları, ilkokula başladıklarında hiç bilmedikleri veya çok az bildikleri dil olan Türkçe’yle eğitim- öğretime zorlayarak, onların travmalar geçirmelerine ve sonradan ne kendi anadillerini ne de Türkçe’yi iyi konuşabilen kuşaklar olarak yetişmelerine sebep oldu.

Türkiye’nin Türkçe’den başka anadilleri, yani Gürcüce gibi dilleri, “siyasî irade” tarafından 1965’teki nüfus sayımında “İslâm Azınlık Dilleri” başlığı altında sınıflandırıldı. Bu diller günümüzde ise, “Türk Vatandaşlarının Günlük Yaşamlarında Geleneksel Olarak Kullandıkları Farklı Dil ve Lehçeler” olarak sınıflandırılıyor. Hatta bu sınıflandırmayla, 20.09.2002 tarih ve 24882 sayılı ve 25.01.2004 tarih ve 25357 sayılı “uygulanmayan” yönetmelikler bile çıkmıştı. “Çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasına ilişkin 4771 sayı ve 03.08.2002 tarihli kanun” da (Resmî Gazete: 09.08.2002- 24841) aynı sınıflandırmayı kullanıyordu. “Bu dil ve lehçeler” hakkında güncel bilgimiz bulunmuyor. 2000 yılındaki son nüfus sayımlarında bu konuda bilgi edinmeyi sağlayacak sorular ne yazık ki sorulmadı. “Bu dil ve lehçeler”in, yıllara göre hangi bölgelerde kaç kişi tarafından anadili, ikinci dil, üçüncü dil olarak konuşulduğunu; kaç kişinin “bu dil ve lehçeler”i öğrenmek istediğini; bu kişilerin siyasî tercihlerini, eğitim düzeylerini ve kendilerini nasıl tanımladıklarını bilemiyoruz.

Bu hafta içinde TRT yönetim kurulu tarafından yapılan bir açıklamada, TRT'nin Türkçe dışındaki “farklı dil ve lehçeler”de yayın hazırlıklarına başladığı duyuruldu. Basından öğrendiğimize göre, TRT’nin “farklı dil ve lehçeler”de yayın yapılabilmesi için gerekli altyapı çalışmalarının yürütülmesi TRT yönetim kurulu toplantısında oybirliğiyle kararlaştırılmış. Ayrıca TRT, Devlet İstatistik Enstitüsü'yle ortaklaşa çalışarak hangi “farklı dil ve lehçeler”de yayın yapılacağına da karar verecekmiş. Bu “farklı dil ve lehçeler”den hangi dillerin kastedildiği de kimse tarafından bilinmiyor. Ayrıca TRT televizyonunun haftada iki saat, otuzar dakika ve TRT radyosunun da haftada dört saat, kırk beşer dakikalık “anadil”de yayın yapacağının belirtilmesi de “dağ fare doğurdu” şeklinde bir yorumu gerektiriyor.

Yurttaş alarak vergi ödeyen ve askerlik hizmetini yerine getiren insanların doğuştan sahip oldukları ve yıllarca kullanmaları engellenen haklarının veriliyormuş gibi yapılması, bunun da “hassas” dakika hesabıyla sanki bir lütûfmuş gibi lânse edilmesi, “CHP’nin tek parti yönetimi anlayışı”nın hâlâ hakim olduğunun hazin bir göstergesidir.

Ta başta, Türkiye’nin Gürcüce gibi diğer anadillerinin gelişimi engellenmeseydi, bugün Türkiye’nin dilsel ve kültürel zenginliği nasıl olurdu?!

 “İki-dillilik” Sovyet yönetiminin kuşkusuz en önemli başarısıdır. Rusça, tüm “Sovyet Coğrafyası”nın ortak diliydi. Bu durum uygulanan politikalarla gerçekleşti. Hem “o Coğrafya”nın diğer dilleri Rusça’dan beslendi hem de Rusça gelişti ve kültürler birbirlerini destekledi. İşte Gürcistan’ın Gürcücesi o koşullarda gelişti. “Tek-dillilik” i dayatan “CHP’nin tek parti yönetimi anlayışı” ise “Batı Dilleri”nde eğitime göz kırpmakla bile kalmadı, Türkçe’yi de çeşitli etkiler altına çekti.

Tengiz Abuladze’in filmi, çevrildiği yıllarda hangi mesajı vermek istediyse istesin; ”Sovyet Yönetimi”, bu filme karşı o zaman ne tavır takınmış olursa olsun, bütün bunlar ancak ve ancak Sovyet yönetiminin Gürcüce’yi yüceltmesi sayesinde olmuştur. Gürcüce, 70 yılda işte bu noktaya ulaşmıştır. Gürcüce, Gürcistan’da Rusça ile gelişmiştir.

Türkiye’de ise, Türkçe ile diğer anadilleri arasında bir ilişki kurulmadı. Türkçe, diğer anadilleri besleyemedi. Türkçe olması gereken ölçüde gelişemedi, fakir kaldı. Kültürler birbirlerinden beslenemedi. Türkçe’yi de kendi anadilini de iyi konuşamayan bir kitle oluştu. İşte bütün bunlardan dolayı, günümüzde Türkiye’deki “dil sorunu” yalnızca Gürcüce gibi anadillerini yaşatma sorunu değil başlı başına, aynı zamanda ortak anlaşma dili Türkçe’nin de yaşatılması sorunudur da.

Bugün başlanırsa, Tengiz Abuladze’ye 20 yıllık bir mesafeyle ne zaman yetişilir, bunu ancak Türkçe ve diğer anadillere olan saygı belirleyecektir. En önemli engel, “CHP’nin tek parti anlayışı”dır. Her alanda olduğu gibi “dil alanı”ndaki bu engel aşılmalıdır. Bu olmazsa, Gürcüce gibi anadilleri yok olmakla kalmayacak, Türkçe’nin de “Batı Dilleri” karşısındaki çöküşü daha da hızlanacaktır.



(Bu makale, TRT Arapça, Boşnakça, Çerkesçe, Kırmanci ve Zazaca yayına geçmeden önce, 25 Mayıs 2004 tarihinde kaleme alınmıştır.)



 Yazan: Ali İhsan Aksamaz, Çveneburi Kültürel Dergi, Sayı 52-53, Eylül 2004, İstanbul)

aksamaz@gmail.com










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

"TÜRKİYE'NİN ANADİLİ ZENGİNLİĞİ" / "TURKİAŞİ NANANENAŞ XAMPOBA"

   "TURKİAŞİ NANANENAŞ XAMPOBA" Baba çkimi Faik Aksamazis…   GOʒ̆OTKVALE Nananena, p̆olit̆ik̆uri var adamuri ar tema ren...