29 Kasım 2019 Cuma

Batum- Sarp- Hopa Hattı ve Milliyet Gazetesi’nin “İlgisi”







Batum- Sarp- Hopa Hattı ve Milliyet Gazetesi’nin “İlgisi”


Dün Galatasaray Lisesi önünde bir basın açıklaması yaptık. Hatırlarsınız Milliyet Gazetesi’nde 21- 22 Mayıs 2012 tarihlerinde Batum’a, Batumlulara, Hopa’ya, Hopalılara ilişkin bir haber çıkmıştı. Haberde Batum bir melanet yuvası olarak gösteriliyor. Ayrıca da Doğu Karadenizliler, Lazlar, Gürcüler, Hemşinliler de bu melanet yuvasına gitmeye hazır yoldan çıkmış insanlar olarak anlatılıyor. Hopa’daki ekonomik krizin sebebi olarak Batum gösterilmek isteniyor. Gerçek, Milliyet Gazetesi’nin haberinde gösterilmeye çalışıldığı gibi midir? Doğu Karadeniz’deki ekonomik krizin sebebi olarak bir başka ülke gösterilebilir mi? Hopa’nın da, Doğu Karadeniz’in ekonomik sorunlarının da, işsizlik ve yoksulluğun sebebi Batum mudur, Batumlular mıdır?! Eğer Batum’da bir yozlaşma, çürüme ve kokuşma varsa, orası bir melanet yuvasıysa, bütün bunları haber yapmak Milliyet Gazetesi’ne mi kalmıştır?! Milliyet Gazetesi, Batum’a giren vahşi kapitalizmden mi rahatsıdır? Milliyet Gazetesi Türkiye’deki ekonomik sorunları aynı dille yazabilmiş midir? Aynı Milliyet Gazetesi vahşi kapitalizmin saldırısına göğsünü siper edebilmiş midir de Türkiye’de Batum’u hedef tahtasına oturtmaya çalışmaktadır?! Milliyet Gazetesi;  yapısı, duruşu ve  yayınlarıyla kapitalizmi sorgulayacak halde değildir. Böyle olunca, Milliyet Gazetesi’nin Batum’da, Hopa’da, buralardaki ekonomik hayat, ekonomik sıkıntılar ve yozlaşmayla ilgili yaptığı yayının aslında birşeyleri saklamaya ve birşeylere çanak tutmaya çalıştığı açıktır.


Milliyet Gazetesi, gazeteci Miraç Zeynep Özkartal ‘ı yöreye gönderilmiş ve o da görevini yapmıştır. Hazırladığı habere, masada ne şekide müdahaleler yapılmıştır? Bilemeyiz. Bizi de İlgilendirmez. Sonuçta haber bu gazetecinin adıyla yayınlanmıştır. Batum, bizler için önemlidir. Batum, bazı Laz ve Gürcülerin Osmanlı-Rus Savaşları sebebiyle kopup geldikleri bir yöredir. Doğu Karadeniz insanlarının geçmişte gidip ekmeklerini aradıkları yerdir Batum.  Geçmişte Lazların ve Gürcülerin kentiydi. Yörenin liman kentidir. Ticaret merkezidir. Kültür merkezidir. Bizim maddi ve manevi aidiyet duyduğumuz kentlerden bir tanesidir. Milliyet Gazetesi’nin yaptığı haksız yayın yalnızca orada yaşayan Lazlara, Gürcülere ve diğer milliyetlerden insanlara hakaret etmekle kalmıyor. Bu insanların geçmişleri de, ataları da ağır hakaretlerden payını alıyor. Milliyet Gazetesi’nin yörenin geçmişini ve bugününü, atalarımızı ve yörede yaşayan insanlarımızı aşağılaması kabullenilecek bir durum değildir.

İşte yukarıda kısaca belirttiğim sebeplerden dolayı Milliyet Gazetesi’nin haberine ve haberi hazırlayan gazeteciye karşı bir tavır takınmak gerekiyordu. Bu sebeple Galatasaray Lisesi önünde dün (26 Mayıs 2012 Cumartesi, 17:30 sularında) bir basın açıklaması yaptık. Bu habere ilişkin bir makaleyi “Milliyet Gazetesi’ni Okumayalım!” başlığıyla ( 23.05 2012 tarihinde) yazmış ve ardından da hem Milliyet Gazetesi’ni hem de adıyla o haber yayınlanan gazeteciyi  (24.05.2012 tarihinde) Basın Konseyi’ne bir dilekçe bildirmiş, kınanmalarını talep etmiştim. Bu arada bazı Gürcü aydınlarıyla görüşerek bu yayını etüt etmiştik. Bunun sonunda da dünkü basın açıklamasını yapılması gündeme gelmiş oldu. Böylece; Laz aydınları ve Gürcü aydınları olarak bu basın açıklaması metnini de Galatasaray Lisesi önünde okunmasını da kolektif bir yaklaşımla gerçekleştirmiş olduk. Kimi Çerkes, Kürt ve Hemşinli dostlar da açıklamada yanımızda yerlerini aldılar. Böylece Lazlar, Çerkesler ve Gürcüler birlikte durabildiğimizi görmüş olduk.

            Milliyet Gazetesi,  “bayram değilken, seyran değilken”  Batum’u neden hiç hak etmediği bir bir şekilde bir şer odağı gibi göstermeye çalışıyor acaba?! Amaç nedir? Açıkça anlaşılıyor ki, Milliyet Gazetesi Batum’u, Batumluları kötü gösteriyor. Batum’u ziyaret eden Doğu Karadenizlileri; Lazları, Gürcüleri ve Hemşinlileri ahlaksız insanlar gibi göstermeye çalışmaktadır.  Neden acaba?! Ayrıca; Milliyet Gazetesi bu haberiyle,  Hopa esnafına, Kemalpaşa esnafına da sahip çıkıyormuş gibi bir izlenim oluşturmaya çalışıyor.

Milliyet Gazetesi’nin Batum’a ve ona komşu kentimiz Hopa’ya olan bu ilgisinin sebebi nedir? Milliyet Gazetesi’nin Batum’u kötü, Doğu Karadeniz yöremizden oraya gidenleri yerin dibine sokan, ancak; Kemalpaşalı, Hopalı esnafı sahiplenir bir şekilde yayın yapmasının amacı nedir? Milliyet Gazetesi’nin bu tavrını iyi algılamak ve değerlendirmek gerekmektedir. Gazeteci Miraç Zeynep Özkartal, Hopa’da yalnızca Milliyet Gazetesi’nde yayınlandığı kadarıyla mı bir gazetecilik yapmıştır? Yoksa yakın takvime ilişkin başka bazı görüşmeler de yapmış mıdır? Hatırlarsınız 31 Mayıs 2011, Hopa için önemli bir takvimdir. Yaşanan olaylarda emekli öğretmen ve ÖDP’li Metin Lokumcu’nun hayatını kaybetmiş, polis memuru Servet Erkan ağır yaralanmıştı.  Milliyet Gazetesi, gazeteci Miraç Zeynep Özkartal’ın haberini 21 ve 22  Mayıs 2012 tarihlerinde yayınlamıştır. Bu tarihten yaklaşık on gün sonrası, geçen yıl Hopa’da yaşanan olayların yıldönümüdür.

Bu noktada  yakın geçmişi hatırlamakta fayda var. Gürcüstan- Türkiye sınırı Türkiye ve  Gürcüstan Lazlarını da, Gürcülerini de ikiye bölmüştür. Bunu bilmek gerekir. Sovyetler Birliği ve Türkiye arasındaki yakın ilişki ve dostluk bu sınırı ortaya çıkarmıştı. Bu iyi komşuluk işleri yaklaşık  1940  yılına kadar devam etti. Ancak Türkiye ve Gürcüstan sınır bölgesindeki Lazlar ve Gürcüler açısında Sarp Sınır Kapısı’ndan geçişler 1937’de sonlandı. İkinci Büyük Savaş öncesiydi. Türkiye Faşist Almanya ile raksetmeye henüz başlamıştı!  Sovyetler Birliği ile Türkiye sınırı Sarp Köyünden geçiyor; Laz köyü Sarpi’yi ikiye bölüyordu. Köyün yarısı Türkiye’de, yarısı Sovyetler Birliği’nde kalıyordu. Burada, 1937’ye kadar bir Sarpi’den diğerine gündelik geçişler sorunsuz devam etti. 1937 yılından 1989’un 31 Ağustos’una kadar Sarp Sınır Kapısı gidiş-gelişlere kapalıydı. “Soğuk Savaş” yılları böyle geçti. Anlayacağınız NATO ve VARŞOVA sınırı da bir Laz köyü olan Sarpi’den  geçiyor ve bu köyü ikiye bölüyordu. 1968 doğumlu Mathias Rust’un 28 Mayıs 1987’de Moskova, Kızıl Meydan’a  Cessna 172 B tipi uçakla inmesini hatırlarsınız. Ardından Türkiye ile Sovyetler Birliği arasındaki Sarp Sınır Kapısı 31 Ağustos 1988’de açılması gerçekleşti. Demek bu kapının artık kapalı kalmasının hiçbir anlamı kalmamıştı ki, açılmasına birileri karar verdi. Bu çok önemli bir gelişmeydi. Yalnızca sınırın her iki tarafındaki Lazlar ve Gürcüler şunca yıl ayrılıktan sonra kavuşmakla kalmamış, her iki tarafın insanları derin bir kültür şoku da yaşamıştı. Şimdi şapkamızı önümüze koyup düşünelim. Soğuk Savaş yıllarında Türkiye’de Laz aydınları ve Gürcü aydınları var mıydı? Kuşkusuz cılız da olsa vardılar. Ancak onların, Sarp Sınır Kapısı’nın açılmasına yönelik bir özlemleri, bir düşünceleri, bir çabaları, bir mücadeleleri oldu mu? Bunu deklere edebildiler mi? Bu sorulara “evet” diyemiyorum. Bu konuda yazılmış, çizilmiş, ifade edilmiş bir beyanın olmadığı anlaşılıyor. “Bir irade,” bu sınır kapısının 1988’de açılmasından yana tavır koymuş ve kapı açılmıştır. Bu irade üzerinde durulmalı.

Yine 31 Mayıs 2011 tarihinde Türkiye ile Gürcistan arasında pasaportsuz geçişler başlamıştı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Gürcistan Devlet Başkanı Mikhael Saakaşvili ile geçişleri başlatmıştı. Bu törenden hemen sonra, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Hopa’da partisinin mitingini yapmış ve miting sonrası bildiğimiz talihsiz olaylar yaşanmıştı. 31 Mayıs 2011 ve sonrasındaki Hopa olayları, Sarp Sınır Kapısı’ndan pasaportsuz gidiş-gelişler konusunu karartmıştı; konuşulmasını engellemiştir. Bu konu hiç gündeme gelmedi; tartışılmadı. Her iki ülke arasında bu pasaportsuz geçişler oldukça önemli ve desteklenmesi gereken bir uygulamaydı. Bu konuda da Laz ve Gürcü aydınlarının bir çabası, mücadelesi oldu mu? Hayır? Akıllarına bile gelmedi. Yine bir irade bu uygulamaya karar vermiş ve gerçekleştirmişti. Şimdi filmi geriye saralım ve bir kez daha düşünelim: Gürcistan ile Türkiye arasında böylesi önemli bir gelişmenin gerçekleştiği bir günde, 31 Mayıs 2011 tarihinde, Hopa’da talihsiz olayların yaşanması kimin hanesine yazılacak bir başarıdır? Bu konu klasik sol- iktidar çatışmasının bir tezahürüyle açıklanabilecek bir durum mudur? Şimdi, bazı Laz ve Gürcü aydınları bu olayların neresindeler? Nasıl yorumluyorlar? Hele hele 31 Mayıs 2011’in yıldönümüne on gün kadar bir zaman kala, Milliyet Gazetesi’nin yaptığı bu yayını bu yönüyle nasıl değerlendiriyorlar? Böyle bir şey akıllarına hiç gelmiş midir acaba?! Milliyet Gazetesi’nin Batum’a ilişkin bu son yayınını bir de bu açıdan değerlendirmeyi akıllarına getirebilselerdi, aşağıda değineceğim dar grupçu davranışları sergilemeyeceklerine kuşkum yok.

31 Mayıs 2011 tarihinde Türkiye ve Gürcistan arasındaki Sarp Sınır Kapısı’ndan pasaportsuz gidiş-geliş düzenlemesinin başlaması önemli bir gelişmeydi. Yalnızca iki ülke açısından değil, Lazlar ve Gürcüler açısından da önemli bir gelişmeydi. Bu uygulamayı ve bu uygulamanın yaşandığı gün Hopa’da çıkan talihsiz olayları Laz ve Gürcü aydınları nasıl değerlendirdiler? Beyanları nedir? Yoksa herkese servis edilen haberleri onlar da aynı şekilde mi algıladılar?! Bütün bunlar Laz ve Gürcü aydınlarının kafa yormaları gereken önemli bir konu. İşte tam da bu noktada, dün Galatasaray Lisesi önünde yaptığımız basın açıklaması oldukça önemlidir; konuya bir anlam kazandırıyor.

Biz Laz ve Gürcü aydınları, Galatasaray Lisesi önünde beraberce çok önemli bir duruş sergiledik. Bu duruşu, yukarıda belirttiğim tarihsel süreç ve gelişmeler açısında anlamak ve değerlendirmesini yapabilmek gerekiyor. Bu, Galatasay Lisesinin önünde durup fotoğraf makinaları ve kameraların önünde poz vermekten öte, derinliği, anlamı ve mesajı olan bir davranıştır. Ne büyük yazıktır ki, Milliyet Gazetesi’nin bu yayınları karşısında, kendilerini aydın olarak bildiğimiz kimi Lazlar ve Gürcüler tepki göstermeyerek sessizliklerini korudular. Bu durum kendileri açısından büyük bir talihsizliktir. Böyle bir konuda dayanışma göstermeyecekler de nerede dayanışma gösterecekler?! Bu basın açıklamasına kimilerinin dudak büktüğünü biliyorum. Bunun sebebi kariyerizmdir, hasetliktir. Bilinmelidir ki, kariyerizm iflah olmaz bir hastalıktır; toplumsal mücadeleye zarar verir.  

Aslına bakarsanız bu basın açıklaması Galatasary Lisesi önüne değil de, eş zamanlı oalarak hem Milliyet Gazetesi hem de Basın Konseyi önünde yapılmalıydı.

Hangi etnik kökenden gelirse gelsin;  halklar, ülkeler arasındaki yakınlaşma önemli bir gelişmedir. Dostluğa, kardeşleşmeye, bölgesel barışa katkıdır. Konuya bu açıdan bakmak gerekir. Sol, bu konuyu ıskalıyor; bu ve benzeri konulardaki yaklaşımı klişe üç-beş slogandan öteye geçemiyor. Bu da bizim ülkemizin trajedisidir. Galatasaray Lisesi önünde “Türkiyeli Gürcüler Platformu” adına yapılan bu basın açıklaması bi çok açıdan eleştirilebilir. Buna kuşku yok. Bu basın açıklamasının yetersiz veya uzun olduğu da düşünülebilir. Neden Laz ve Gürcü aydınlarının ortak bir bildiri hazırlamadıkları da sorulabilir. Birilerinin birilerine gol atmak için böyle davrandığı da iddia edilebilir. Ancak önemli bir nokta vardır ki, dün sergilenen ortak duruş, Laz ve Gürcü aydınlarının gelecekteki nice beraber duruşlarının da bir habercisidir. Geçen yıl, Hayri Hayrioğlu ve Ahmet Özkan Melaşvili’yi İnegöl ve Hayriye’de beraber andık. 1 Mayıs 2012 İşçi Bayramı’nda beraber yürüdük. 21 Mayıs 2012 “Çerkes-1864 Soykırım” yürüyüşünde yine beraberdik. 2008 Rusya Federasyonu- Gürcistan çatışmalarının yıldönümünde, önümüzdeki 7/8 Ağustos 2012’deki  eylemi, anlamlı söylem ve bir duruşla yine beraber gerçekleştirebilirsek, çok önemli bir süreci de başlatabilmiş olacağız. Bütün bu etkinliklerin içinde Laz ve Gürcü aydınlarının Çerkes aydınlarıyla da yine anlamlı söylem ve duruşlarla beraber ortak hareket edebilmeleri önemli bir başka başlangıç olacaktır.


Ali İhsan Aksamaz, 27.05.2012       
  
aksamaz@gmail.com

+





BASIN KONSEYİ’NE


ŞİKAYETÇİ:                         Ali İhsan Aksamaz
                                               aksamaz@gmail.com
                                               (Akbıyık Değirmeni Sokak No: 33/B
                                               34122 Sultanahmet- İstanbul)
ŞİKAYET EDİLENLER:     Miraç Zeynep Özkartal 
ve Milliyet Gazetesi
ŞİKAYET KONUSU:           Milliyet Gazetesi’nin 21 Mayıs 2012 tarihli nüshasında“Özgürlük    bahçesi mi?  Günahlar şehri mi?”-1  başlığıyla çıkan haber.
Şöyle ki;
1) Haber, daha başlığıyla Batum kentini, baştan ahlaksızlıkların ve gayri meşru işlerin merkezi gibi göstermekte ve okuyucuyu koşullandırmaya çalışmaktadır.
2) Batum’a giden Laz, Gürcü, Hemşinli ve diğer Doğu Karadenizli vatandaşlarımız her an her türlü melaneti ve ahlaksızlığı yapmaya hazır insanlar olarak gösterilmektedir.
TALEP:  Batum, tarihin en yakın tanığı kentlerden bir tanesidir. En yakın tarihlerden hatırlarsak; Batum, Roma İmporatorluğu’nun vasalı Lazika (yani; Egrisi)  Krallığı’nın önemli bir kentidir. Laz (yani; Megrel)  komutan Kakhaberi’nin kentidir.  Osmanlı Lazistan Sancağı’nın da yönetim merkezidir. Sovyetler Birliği ile Türkiye’nin garantör olduğu Acaristan Özerk Cumhuriyeti’nin yönetim merkezidir. Sokaklarında Lazcanın, Gürcücenin, Ruscanın, Türkçenin, İngilizcenin özgürce konuşulduğu bir  kenttir. Cami, sinogog ve kiliselerin kentidir.  Batum, yüzlerce yıldan beri bir liman ve ticaret kentidir; bir çekim merkezidir. Emperyalist-kapitalizm her şeyi kirletmektedir. Ancak  “Özgürlük bahçesi mi?  Günahlar şehri mi?”-1  başlıklı haberi hazırlayan ve yayınlayanların emperyalist-kapitalist vahşi saldırı ve kirliliğe dikkat çekmek amacıyla bu haberi hazırlayıp yayımlamadıkları da açıktır. Kaldı ki haberde anlatılanlar abartılıdır da.
Batum, bizden öncekilerden duyarak büyüdüğümüz,  çocukluk anılarımızın tılısımlı anlatımlarının gizemli kentidir; Sokhum kenti gibi aidiyet duygularımızın güçlü olduğu yerlerden bir tanesidir. Haberde yalnızca kişisel ve kolektif hafızamıza  ve geçmişimize değil, Batum kentinin geleceğine ilişkin yanlış izlenimler oluşturulmaya çalışılmaktadır. Batum’a ve insanlarına ilişkin yalan, yanlış, eksik bilgiler de aktarılmaktadır Bütün bu sebeplerden dolayı,  adı geçen gazeteci ve Milliyet Gazetesi’nin şiddetle kınanmasını arz ve talep ediyorum.
Saygılarımla
(24. 05 . 2012)
Ali İhsan Aksamaz
EKİ: Milliyet Gazetesi’nin 21.05.2012 tarihli nüshasında yayınlanan haberin internet linki:
http://gundem.milliyet.com.tr/ozgurluk-bahcesi-mi-gunahlar-sehri-mi-1/gundem/gundemdetay/21.05.2012/1542888/default.htm







Jıneps Gazetesi'nin konuya ilişkin haberi:





"Gürcüler Milliyet’i protesto etti






Milliyet gazetesinin 21 Mayıs 2012 tarihinde manşetten verdiği, Gürcistan’daki Batum şehrine yönelik olarak "Günahlar Şehrine Giriş 1 TL" yazısı Türkiye’deki Gürcüleri derinden yaraladı. Gürcü platformlarından Milliyet gazetesi’ne tepki yağarken, bir de basın açıklaması yapılarak “Milliyet gazetesini okumayın” çağrısı yapıldı.  Ayrıca Laz aydını Ali İhsan Aksamaz Basın Konseyine başvurarak, haberi yapan gazeteci ve Milliyet gazetesinin Konseyce kınanmasını istedi.

Türkiyeli Gürcüler Platformu bileşenlerince, haberin yazarı Miraç Zeynep Özkartal’a ve genel yayın yönetmenine protesto mailleri gönderdi ve Taksim Galatasaray meydanındaki basın açıklamasında tepkilerini dile getirdi.  Basın açıklamasına Tanura Laz Kültür Dergisi genel yayın yönetmeni İsmail Bucaklishi  ve Laz aydını-yazar Ali İhsan Aksamaz’ın dışında Çerkes aydınları da katılarak destek sundu.  

 Türkiyeli Gürcüler Platformu adına basın açıklaması yapan Fazlı Kaya’nın okuduğu metinde özetle şu görüşler dile getirildi: 

“Milliyet Gazetesi’nin 21 Mayıs 2012 tarihli nüshasında ‘Özgürlük bahçesi mi? Günahlar şehri mi?’ başlığıyla manşetten vermiş olduğu,Anavatanımız-Atavatanımız Gürcistan’daki Batum şehrine yönelik Miraç Zeynep Özkartal’ın yapmış  olduğu haber yazısı,başta Türkiye’deki Gürcüleri olmak üzere,Lazları ve Karadeniz halklarını derinden yaralamıştır.
Haber, daha başlığıyla Batum kentini, baştan ahlaksızlıkların ve gayri meşru işlerin merkezi gibi göstermekte ve okuyucuda önyargı oluşturmaktadır.

Batum’a giden Laz, Gürcü, Hemşinli ve diğer Doğu Karadenizli vatandaşlarımız her an her türlü melaneti ve ahlaksızlığı yapmaya hazır insanlar olarak gösterilmektedir.
Bu haber ile bir ülkeyi,kenti ve halkı hedef alan bu yaklaşımın nasılda ırkçı-faşist olduğu, halklar ve ülkeler arasında kin ve nefret tohumları ekmeye çalıştığı görülmektedir.
Sokaklarında Gürcücenin, Lazcanın,Rusçanın,Türkçenin, İngilizcenin özgürce konuşulduğu bir kenttir. Cami, sinagog ve kiliselerin kentidir.Batum, yüzlerce yıldan beri bir liman,ticaret ve kültür kentidir; bir çekim merkezidir. Kafkasya’nın Paris’idir. 

Milliyet Gazetesi,atalarımızın yaşamış olduğu bu kenti anlatan bu haberle tarihi-kültürel değerlerimizi ayaklar altına alarak "pislik" bulaştırmak istemiştir. Milliyet gazetesi Emperyalist-kapitalist sistemin kokuşmuşluğunun bir göstergesi olarak halkları  ve kültürlerini "çamur at izi kalsın" mantığı ile kirletmeye çalışmaktadır. Bilinmesi gereken şudur ki: İstanbul ne kadar "kirliyse",Batum’un da o kadar "kirli" olmadığını düşünüyoruz.. Milliyet Gazetesi’nin bu haberi, yalnızca Gürcülere, Lazlara hakaret etmekle kalmıyor; onların tarihine, kültürlerine ve atalarına da kara çalmaya çalışıyor. Kültürel, turistik ve ticari amaçla bu kente giden Karadeniz haklarını da aşağılamış oluyor. "


“Romani nç̆aralobaşi irişen ʒ̆oxlemxtimu noʒ̆ile ren!”

      “Romani nç̆aralobaşi irişen ʒ̆oxlemxtimu noʒ̆ile ren!”     [ Goʒ̆otkvala : Ma A. Cengiz Bukeri doviçini dido ʒ̆anapeş ʒ̆oxle...