4 Şubat 2020 Salı

“Hıristiyan Türkler ve Papa Eftim”






 “Hıristiyan Türkler ve Papa Eftim”


Büyük teyzemin bahçe içinde iki katlı ahşap bir evi vardı. Alt kattaki odaları, öğrencilere kiraya veriyordu. Bu kiracılar daha ziyade Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğrencileriydi.

Sanırım 1968’di. Bir gün bize geldiğinde şöyle dediğini hatırlıyorum:


            - Bahçe tarafındaki odayı iki öğrenci kiraladı. Temiz çocuklar. İkisi de Karaman’dan.

Karaman’ın adını ilk o zaman duydum. Sonra okuldaki derslerden öğrendim; Karaman, Konya’nın ilçesiymiş.

Aradan yıllar geçti.

 “2000’e Doğru Dergisi”nin 1991/ 38. sayısında “İşte Türkiye’nin etnik haritası” başlıklı bir haber yayımlandı. Ardından da bu dergi, bu etnik gruplarla ilgili bir yazı dizisi yayımlamaya başladı. “2000’e Doğru Dergisi”nin bu yazı dizileri daha sonra Hâle Soysu’nun imzasıyla “Kavimler Kapısı” adıyla 1992 Kasım’ında “Kaynak Yayınları” tarafından kitaplaştırıldı. Kitap, “Karamanlılar”dan bir etnik grup olarak bahsediyordu; şaşırdım. Konuyu kendimce, o zaman ulaşabildiğim kaynaklardan araştırmaya çalıştım.




Kitaptaki “Karamanlı” tanımlaması, bugünkü Karaman İli’nde yaşayanları ifade etmiyor.

Osmanlı Ülkesi’nin o günkü “millet” tanımlamasına göre,  “Rum-Ortodoks Kilise”ne bağlı İç Anadolu Ortodoks Hıristiyanları “Karamanlı” adıyla da anılıyor.

Zamanın “Rum-Ortodoks Kilise”ne bağlı diğer Hıristiyanlar gibi, “Karamanlılar” da T.B.M.M. Hükümeti ile Yunanistan Hükümeti arasında imzalanan 30 Ocak 1923’de tarihli “Nüfus Mübâdelesi Anlaşması” ardından Anadolu’dan mübâdeleye tâbi tutuldular.  “Karamanlılar” “Kapadokya”da; esas olarak Burdur, Bursa, Isparta,  Konya, Nevşehir, Aksaray, Kayseri, Sivas, Tokat, Yozgat’ta; Sille, Ihlara Vadisi, Ürgüp, Göreme, Derinkuyu, Akşehir, Ereğli, Ermenek ve diğer yerleşim birimlerinde yaşarlarmış.

Bu “Karamanlılar”ın en belirgin özelliği anadillerinin Türkçe olması.

Bu makalemde Foti Benlisoy ile Stefo Benlisoy’un kaleme aldıkları ve “İstos Yayınları”ndan çıkan “Türk Milliyetçiliğinde Katedilmemiş Bir Yol ‘Hıristiyan Türkler’ Ve Papa Eftim” adlı kitabı kısaca tanıtacağım:

“İsmet Paşa Venizelos geldiler,
Trampa yapmaya karar verdiler,
Acap bunu bi ferde mi sordular
Dünya kurulalı görülmemiştir.”

Foti Benlisoy ile Stefo Benlisoy’un kitabı 368 sayfa; bölümleri şöyle: Giriş, Birinci Kısım ( Kâbus yahut Mit: Papa Eftim Efendi; Türk Ortodoksluğunun İnşası; Nüfus Mübadelesi ve “Eksodus”; Papa Eftim İstanbul’da), İkinci Kısım ( “Anatolluları Dalmış Oldukları Uykuda Uyandırmak”: Anadolu Ortodoksları ve Yunan Milli Cemaati; “Hıristiyan Türkler”; Laiklik ve GayrımüslimTürkler: Gagavuzlar Vakası), Sonsöz ve Kaynakça.

Kitabın, zengin kaynakçası, konuyu çeşitli cephelerden araştırmak isteyenlere de büyük bir kolaylık sağlıyor.

Yüzyıl önceki Anadolu’nun demografik yapısı konusunda bilgi edinmemize kaynaklık eden bu kitap, Türkiye’de hemen hiç tanınmayan (Pavlas Karahisaridis) Papa Eftim’i ve kurucusu olduğu “Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi”nin kuruluşuna ilişkin ayrıntılı bilgiler veriyor.


(Pavlas Karahisaridis) Papa Eftim, 1884’de, Yozgat-Akdağmadeni’n İstanbulluoğlu Köyü’nde doğar. “Rum-Ortodoks Ruhbanlık Okulu”na gider; 1912’de Diyakos, ve 1915’te papaz seçilir,“Eftim” adını alır ve Akdağmadeni’ne atanır.




Daha sonra “Rum- Ortodoks Kilisesi”nden ayrılan (Pavlas Karahisaridis) Papa Eftim, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Anadolu’nun işgaline karşı tavır alır ve Ankara T.B.M.M. Hükümeti’ni destekler. Yozgat’tan komşusu (Çerkes) Ethem Bey vasıtasıyla Mustafa Kemal Paşa ile tanışır. 23 Nisan 1920’de T.B.M. Meclisi’nin açılışında da dua eder.  Yayımladığı  “Anadolu’da Ortodoks Sadası” adlı dergiyle “Kuvay-ı Milliye Hareketi” ni destekler.

Kurtuluş Savaş’ın sonrasında kendisine “İstiklâl Madalyası” verilir ve “Gazi Maaşı” bağlanır. Yunanistan Hükümeti ile imzalanan “Mübâdele Anlaşması”yla Anadili Türkçe olan Ortodoksların da mübadele’ye tâbi tutulmasıyla Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi” çok büyük ölçüde cemaatsiz kalır.

Gazeteci- yazar Cazim Gürbüz,” Bayburt Postası”nda yayımlanan makalesinde Cumhurbaşkanlarımızdan Celâl Bayar’ın bir tanıklığı aktarıyor:

“Celal Bayar bir gün Hamdullah Suphi’ye, “Bilir misin Hamdullah, Atatürk'ün son yıllarda en büyük üzüntüsü ne idi?” diye sorar. Hamdullah Suphi bilmediğini söyleyince, cevabı kendisi verir: “Anadolu’dan binlerce Hıristiyan Türk’ü göndermiş olmasıydı. “Paşam yapmayın, yollamayın, bunlar özbeöz Türk”tür dedim. Kendisine kitaplar gönderdim, fakat dinlemedi.” (09 V 2018).

Kuşkusuz Ortodoks Hıristiyanlar’ın “etnik kökeni”ne ilişkin çeşitli değerlendirmeler yapılmaktadır. Ancak “etnik köken” konusu, bu makalemizin konusu dışında. Asıl üzerinde durulması gereken, bu insanların doğdukları ve büyüdükleri Anadolu topraklardan neden mübâdeleye tutuldukları ve Yunanistan’da da anadilleri Türkçe’nin neden yok edilmeye çalışıldığıdır. Günümüzde yapılan “etnik köken” tartışmaları, Ortodoks “Karamanlar”ın geçmişte yaşadıkları trajediyi gözlerden kaçırmaktadır.

Tarihçi- yazar İlber Ortaylı, Erdek’te düzenlenen bir söyleşide mübâde konusunda şöyle diyor:

 “Nüfus mübadelesi dram ve hiçbir zaman kapanmayacak bir yara. Mübadele, akıllı bir ekonomik önlem değildir. Başka ülkeye göçmen gönderen ülke mahvolur, ekonomisi derin bir yara alır.” (Millî Gazete, 23 VIII 2017).


Mübâdeleye tabi tutulan Anadolu’nun bütün “Rum-Ortodokslar”ının ekonomi alandaki katkıları da; üretim, ticaret ile kültür, sanat vb. diğer alanlardaki köklü katkıları da, bu “etnik köken” tartışmalarıyla gözlerden kaçmaktadır. Mübâdele öncesi Anadolu’nun “Rum- Ortodokslar”ının önemli bir bölümünün tüccar, zanaatkâr, orta ölçekte sanayici oldukları da bu tartışmalarla gözden kaçmaktadır. Bütün “Rum- Ortodokslar” mübâdillerin bu özellikleri ve “Düyun-u Umumiye”nin Osmanlı Ülkesi üzerindeki etkileri anlaşılmadan yapılan “etnik köken” tartışmaları konuya daha da anlaşılmaz hale getirmektedir. Anadolu’nun binlerce yıllarda kendi doğallığında içinde oluşmuş çeşitli alanlardaki dengesi, bu mübâdeleyle altüst olmuştur.  

“Lozan Barış Konferansı”nda öncelikle sığınmacılar ve esirler konusu görüşülür. Büyük Britanya temsilcisi Lord George Curzon’un teklifi ve “Milletler Cemiyeti” Mülteciler Yüksek Komiseri  Norveçli Fridtjof Nansen’in hazırladığı raporla Yunanistan’daki yerleşik Müslümanlar ile Anadolu’da yerleşik “Rum-Ortodokslar”ın mübadelesi konusunda önce bir sözleşme imzalanır; çalışmayla ilgili komisyonlar oluşturulur. Bu mübâdelede göz önünde bulundurulan “etnik köken” değil, “din”dir.




Kitabın yazarlarından tarihçi Stefo Benlisoy, “Agos Gazetesi”nden Ferda Balancar’a  “Karamanlı” “Rum- Ortodokslar’ın mübâdele sebeplerine ilişkin şöyle diyor:

 “Lozan Antlaşması sürecinde yapılan görüşmelerde, ilk aşamada İç Anadolu’daki Türkçe konuşan Ortodoksların ülkede kalması noktasında genel bir mutabakat var. Bir süre sonra tartışma Ekümenik Patrikhane’nin geleceği noktasında tıkanıyor. Türk tarafı Ekümenik Patrikhane’nin İstanbul’da kalmasını kesinlikle istemiyor ama sonunda bunu kabul etmek zorunda kalıyor. Patrikhane İstanbul’da kalınca da Anadolu’da ona güç verebilecek bir toplumsal kesimin var olmasını istemiyorlar. Bu nedenle Türkçe konuşan Ortodoksların da Mübadele’ye tâbi olmasında karar kılıyorlar. Türk tarafı, Patrikhane’yi Türkiye’den gönderememiş olsa da Anadolu’daki potansiyel toplumsal tabanını yok etmek istedi ve Mübadele ile bunu da başardı. İlginç olan, Türk milliyetçi tarih anlatısında Türk oldukları hakkında neredeyse hiçbir şüphe olmayan Türk Ortodokslarının Mübadele ile dışlanmış olmaları.” (05 XI 2016).

 “Karamanlılar”ın bu mübâdele öncesinde de, İç Anadolu’dan Anadolu’nun başka bölgelerine ve Çarlık Rusya’sı topraklarına göç ettiklerini biliyoruz.

Anadolu’dan mübâdeleye tâbi tutulan Ortodoks “Karamanlılar”ın konuştukları dil “Karamanlıca”, “Karaman(lı) Türkçesi” ve “Karamanlidika” diye de adlandırılıyor. “Yunan Alfabesi”yle birçok “Karamanlıca” eserin yayımlandığı da biliniyor.

“Karamandan” adlı internet sitesinde “Karaman Yakın Tarihinden” başlıklı makalesi yayımlanan Adem Kocatürk, “Ortodoks Karamanlılar” ve “Karamanlıca”ya ilişkin şöyle diyor:

“Osmanlı Belgelerinde “Zımmiyan-ı Karaman” ya da “Karamanian” adıyla anılan “Karamanlılar”, bazı değişikliklerle “Yunan Alfabesi”ni kullanmışlar ve “Grek harfleri”yle Türkçe olarak yazmışlardır. 18. yüzyıldan başlayarak Türkiye ve Avrupa’da bazı kitaplar yayınlamışlardır. Patrikhane, “Kilise”ye bağlı kaldıkları sürece “Karamanlıca” din kitaplarının yayımlamasını olağan bulur. Evangelinos Misailidis’in 1851’de İstanbul’da yayınlamaya başladığı “Anatoli Gazetesi” Karamanlıca’nın kök salmasına büyük bir katkıda bulunur.”  (41 II 2012).

Mübâdil “Rum-Ortodoks Karamanlılar”, Yunanistan’da dışlandılar ve anadilleri Türkçe’yi konuşmaları da hoş görülmedi; ötekileştirildiler. Ötekileştirilmelerinin sebebi anadillerinin Türkçe olmasıydı; “Türk tohumu” diye aşağılanıyordular.




Tarihçi- yazar Renk Özdemir, “Millî Folklor Dergisi’nde yayımlanan “Gelveri’den Nea Karvali’ye Ortodoks Karamanlılar” başlıklı makalesinde, 1931 doğumlu Paisiyos Papadopoulos’un bir tanıklığını aktarıyor:

 “Bizim köyde benim yaşımdan biraz daha büyük olanlar (da), 1-2 sene Urum mektebine, Urumca öğrenmeye giderlerdi…Türkçe konuşurduk… onun için lisan mektebine götürürlerdi bizi…5, 6, 7 yaşları… giderdik mektebe bir iki saat... mecbur ama... Urumca öğrenelim diye daskalos yasak ederdi Türkçe konuşalım. Mektebe girdiğimizde, eğer ki arkadaşın o Türkçe konuştu der ise, dayak atardı, koymazdı eve gidelim. Çok korkardık, dışarda konuşmazdık Türkçe. Sadece… evde konuşurduk Türkçe” (2015/108).

Zamanın oyun kurucu büyük devletlerinin jeopolitik oyunları ve dayatmalarının “Girit(li)ce” konuşan Müslüman Giritliler gibi,  Türkçe konuşan “Karamanlı” “Rum- Ortodokslar”ın kaderini de yönlendirdiğine ve onlara trajediler yaşattığına artık hiç kuşku yok. 

Foti Benlisoy ile Stefo Benlisoy’un “Türk Milliyetçiliğinde Katedilmemiş Bir Yol ‘Hıristiyan Türkler’ Ve Papa Eftim” adlı kitabını mutlaka okumalısınız.

Bir sonraki makalemde buluşmak üzere sağlıcakla kalın!


(2 II 2020)
Ali İhsan Aksamaz
aksamaz@gmail.com






“Romani nç̆aralobaşi irişen ʒ̆oxlemxtimu noʒ̆ile ren!”

      “Romani nç̆aralobaşi irişen ʒ̆oxlemxtimu noʒ̆ile ren!”     [ Goʒ̆otkvala : Ma A. Cengiz Bukeri doviçini dido ʒ̆anapeş ʒ̆oxle...