29 Ocak 2020 Çarşamba

“Dedemin İnsanları”






“Dedemin İnsanları”



Bir yıl Antalya’da okudum; akrabaların evi Şarampol Caddesi’ndeydi. Kapı komşuları ile akraba gibiydiler. Komşu ailenin bireyleri, kendi aralarında bazen farklı bir dil konuşuyordu; hiç yadırgamadım. Çünkü bizimkiler de aralarında Lazca konuşuyordu.

Komşuların konuştuklar dil, bana “Rumca”yı çağrıştırıyordu. Samatya ve Bakırköy’deki komşulardan “Rumca”ya biraz aşinaydım.

Bir gün sordum:

-Sizin bu konuştuğunuz dil “Rumca” mı?!
Komşu ailenin büyük kızı:

-Hiç “Rumca” olur mu?! “Girit(li)ce”! Biz Girit Muhaciriyiz! Müslümanız!

Doğrusunu isterseniz, okuldaki tarih derslerden Girit’in Ege Denizi’nde bir ada olduğunu biliyordum. Giritli Şevki’nin kim olduğunu da biliyordum. Hattâ “Tepside tirit, elden gitti Girit” diye tekerleme gibi bir söylemi de büyük teyzemden duymuştum. Ancak ne Girit Muhacirleri’nden ne de “Girit(li)ce”den haberim vardı.

Aradan yıllar geçti. Girit Adasını da, Girit Muhacirlerini de, “Girit(li)ce” konusunu da unuttum.

1980’lerin sonuydu; bir gün bir gazetede Girit’e ilişkin bir haber okudum. Haberde Yunanistan’dan ayrılmayı amaçlayan “Girit Özgürlük Komitesi” adlı bir kuruluşun faaliyetlerinden bahsediliyordu. Yunanistan Hükümetinin, Giritlilere danışmadan ABD’ye adada üsler vermesi sebebiyle on binlerce Giritlinin, protesto gösterileri düzenlediği de belirtiliyordu. Bu haber ilgimi çekti. O günün şartlarında ulaşabildiğim kaynaklardan Girit Adası tarihi, Giritliler ve “Girit(li)ce” üzerine bilgi edinmeye çalışmıştım:

Stratejik önemi sebebiyle Girit Adası’nda Büyük Britanya’nın askerî üsleri bulunur. Bu askerî üslerden rahatsız olan Hitler Almanya’sı, 20 Mayıs 1941’de  Merkür” kod adını verdiği askerî operasyonla Girit Adası’nı işgal eder.  Yunanistan Hükümeti, Büyük Britanya’nın askerî desteğiyle işgale karşı koyar. Giritliler de oluşturdukları partizan gruplarıyla Hitler Almanya’sının askerî işgaline direnir.  Hitler Almanya’sı yenildiğinde, işgale direnen partizanlar, Girit’in bağımsızlığını ilân etmek isterler. Ancak Büyük Britanya, bu ayrılıkçı hareketleri bastırır ve Girit Adası’nın tekrar Yunanistan Hükümeti Yönetiminde kalmasını sağlar.




Yıllar sonra Çağan Irmak'ın senaristi olduğu ve yönetmenliğini de yaptığı “Dedemin İnsanları” adlı filmi izleyince tekrar Girit’i, Girit Muhacirlerini ve “Girit(li)ce” konusunu da hatırlamış oldum. Bu makalemde kısaca bu film üzerinde duracağım.
30 Ocak 1923’de, T.B.B.M. Hükümeti ile zamanın Yunanistan Hükümeti arasında imzalanan “Nüfus Mübâdelesi Anlaşması” ardından Yunanistan’dan Anadolu’ya yaşanan Müslüman “mübâdelesi”yle Giritli Müslümanlar da yaşadıkları toprakları terk etmek zorunda kalır.

Gazeteci Saygı Öztürk, “Sözcü Gazetesi”ndeki bir makalesinde, Ümit Yalım’ın Girit’e ilişkin verdiği bilgileri aktarıyor:

“Adanın hukukî statüsünün 30 Mayıs 1913 Londra Antlaşması, 10 Ağustos 1913 Bükreş Antlaşması, 14 Kasım 1913 Atina Antlaşması ve 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması olmak üzere toplam dört antlaşmayla belirlendiğini söyleyen Yalım, Girit'in sadece dörtte birinin Yunanistan'a, dörtte üçünün de Türkiye'ye ait olduğunu iddia ediyor.”(7 XII 2017).
1800’lü yılların sonunda Girit Adasında yaşanan kanlı olaylar sebebiyle de Müslüman Giritlilerin topraklarından ayrılmak zorunda kaldığını burada belirtmeliyim.


Senarist- yönetmen Çağan Irmak, Girit Adasından “Gülcemal” adlı gemi ile İzmir’e getirilip bölgede iskân edilen Müslüman Girit mübâdillerinin trajik hikâyesini anlatıyor bu filmiyle. İnsanı ağlatan bir film. Çetin Tekindor, usta oyunculuğuyla Resmolu Mehmet Bey’i yaşıyor.  Bu film, Türkiye’de mübâdele konulu ilk uzun metrajlı film olma özelliğini de taşıyor.
Çağan Irmak, Tuhafiyeci dede Girit- Resmolu Mehmet Bey ile küçük torunu Ozan’ın ilişkilerinden hareketle bizleri bir 1920’lerin Girit’ine, bir 1970-80’li yılların Ege’sine götürüyor.
Birkaç parça eşya ile evlerini terk etmek zorunda kalan Müslüman mübâdiller, kafileler halinde limana giderlerken aynı dili konuştukları Hıristiyan bir Giritli komşularına sataşır:
“Defolun Türkler! Defolun vatanımızdan! Türkten dost olur mu? Öldürmediğimize dua etsinler! Defolun Türkler, cehennemin dibine!”
Kendisi de mübâdil bir aileden gelen Çağan Irmak’ın, senaryosunda yer verdiği bu sözler, kuşkusuz ailesinden duyduğu anılarına dayanıyor.
Filmde dikkat çeken bir diğer konu da, Müslüman Girit mübâdillerinin aralarında “Girit(li)ce” konuşmaları. Bu diyaloglar Türkçe altyazı ile veriliyor.
Kendilerini İzmir’e götürecek olan “Gülcemal” adlı geminin gelmesini aç-susuz günlerce limanda beklerler. Filmdeki bu sahnelerde de mübâdiller aralarında yalnızca “Girit(li)ce” konuşuyor.
Nihâyet “Gülcemal” gelir, gemiye binerler. Mübâdiller gemide de “Girit(li)ce” konuşmaya devam eder. Türkçe karşılıkları alt yazı olarak verilen “Girit(li)ce” bu diyaloglarla Çağan Irmak, Girit mübâdillerinin Anadolu’ya ayak bastıklarında “Girit(li)ce”den başka bir dili bilmediklerine dikkat çekiyor olmalı. Karantina kayıtları sırasında bile görevlilerle Türkçeden “Girit(li)ce”ye-“Girit(li)ce”den Türkçeye çeviri yapan bir tercüman aracılığıyla anlaşabiliyor mübâdiller.
Filmin başkahramanı tuhafiyeci Mehmet Bey, hep doğduğu Resmo’ya gitmek ister. Ancak zamanın ruhuna bağlı engeller vardır. Girit’e ulaşacağı umuduyla sürekli olarak şişelere nameler koyup denize atar; aklında kalan az buçuk “Yunanca”yla. Filmdeki sofra sahnesinde söyledikleri de dikkat çekici:
“Sevmezler bizi… Orada “Türk tohumu”, burada “Yunan gâvuru!”

Tarihçi İlber Ortaylı, Milliyet Gazetesi’nde yayımlanan bir makalesinde Giritlilerin kökenine ilişkin şöyle yazıyor:

Araştırmalar yapılırsa ada halkının etnik yapısı üzerinde çok çarpıcı gerçekler ortaya çıkar. Ada büyük ölçüde Helen kökenli görünmüyor. Bu kadar Venedikli, bu kadar Yahudi, bu kadar Afrikalı ve Orta Şarklı ve Türk nereden gelip nereye gitti? Ada halkının soyadları dahi ilginç ve uzun bir araştırma konusu olmalıdır.” (25 V 2014)
 Girit mübâdillerinin dillerine ilişkin de şöyle yazıyor:
    Girit’ten gelenler orada Türkçeyi epeyce unutmuşlar ve mektepte de hiç öğrenmemişlerdi. Yani Müslümanlardan Türkçeleri zayıf olanlar vardı.” (Hürriyet Gazetesi; 3 IX 2017).
Resmolu Mehmet Bey’in ölümünden yıllar sonra, artık bir delikanlı olan torunu Ozan, Girit- Resmo’ya gider ve dedesinin doğduğu evi ve bazı komşularını bulur. Ozan, Giritlilerle “Girit(li)ce)” değil de, İngilizce anlaşabilir ancak. Çünkü “Girit(li)ce” bilmez. Ozan’ın “Girit(li)ce” bilmemesi de, Girit mübâdillerinin yaşadıkları diğer bir trajedi.
  Aralarında küçük Ozan’ın da olduğu çocuklar, suratlarını sulu boyayla boyayıp, Kızılderili kıyafetleriyle mübâdil mahallesine saldırıp evlerin camlarını kırarlar. Bu sahne  bana Antalya Belediye Başkanı (Giritli Zeki) Şerametzade Zeki Bey’i hatırlattı.


   Şerametzade Zeki Bey, 1926’da Belediye Başkanı seçilir. Siyasî muhalifleri, Zeki Bey’in Türk düşmanı olduğunu; Giritlileri işe aldığını ve “Yunanca” konuşarak Türklüğü küçük düşürdüğünü söylerler. Bütün bu dedikodulara çok kırılan Şerametzade Zeki Bey seçildiği görevinden istifa eder. Oysa Zeki Bey, Millî Mücadele yıllarında Antalya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kurucularındandır. Bölgedeki anti- emperyalist direnişi örgütlediği için de İşgalci İtalyan Yönetimi tarafından Rodos’a sürgün edilir.


CHP Milletvekili Mehmet Rasih Kaplan’ın 1937’deki bir konuşmasında Antalya’da “Yunanca” konuşanlara dikkat çeker. “Birgün Gazetesi”nden Selami İnce’nin röportaj yaptığı araştırmacı Evren Dayar, CHP Milletvekili Mehmet Rasih Kaplan’ın şu sözlerini aktarıyor:
“Analar, babalar aranızda anlaşma yapın, ant için, evlerinizde bu dili konuşmayın, çocuklarınızı ihmalinizle alıştırdığınız bu dili konuşmamaları için sokaklarda kontrol edin. Biz de yapacağınız bu teşekküle Halkevi kanalından yardım edeceğiz. Bir an evvel sizi istemediğiniz bu dilden kurtarıp kendi öz dilinize kavuşturacağız.” (13 I 2012).
Açıkça görülüyor ki, Girit Adası’nın stratejik önemi, Giritlilerin kaderini hep belirlemiş. Çağan Irmak’ın “Dedemin İnsanları” adlı bu başyapıtını izlemediyseniz, artık mutlaka izlemelisiniz.

Bir sonraki makalemde buluşmak üzere sağlıcakla kalın!


(28 I 2020)
Ali İhsan Aksamaz



“Romani nç̆aralobaşi irişen ʒ̆oxlemxtimu noʒ̆ile ren!”

      “Romani nç̆aralobaşi irişen ʒ̆oxlemxtimu noʒ̆ile ren!”     [ Goʒ̆otkvala : Ma A. Cengiz Bukeri doviçini dido ʒ̆anapeş ʒ̆oxle...