“Deli, Deli Olma!”
Bu makalemde, senaryosunu Hazel Sevim Ünsal’ın kaleme aldığı
“Deli, Deli Olma!” adlı filmi sizlere kısaca tanıtacağım. Hazel Sevim Ünsal,
bizlere Kars’ın bir köyünde yaşayan değirmenci Mişka’nın hikâyesini anlatıyor.
Filmdeki yeke kişi Mişka Rus kökenli. Ancak farklı bir dinî topluluğun bireyi.
Filmdeki
Mişka’nın da bireyi olduğu bu dinî topluluğu biz Türkiye’de “Malakanlar” adıyla
tanıyoruz. “Malakan” adı Rusça “Молоко/
Moloko”dan geliyor. “Молоко/ Moloko”nun Türkçe’deki karşılığı “süt”; “Молокан/ Molokan”
ise, “süt içen” anlamına geliyor. Ancak
dinî bir topluluk olarak Malakanlar’ın bu adla anılmalarının sebebi tek başına
“süt içmelerinden” kaynaklanmıyor.
“Секта молокан/ Molokanizm/ Malakanizm”, “Rus Ortodoks
Kilisesi”nden “ayrılmış” bir mezhebin/ tarikatın adı. “Rus Ortodoks İnancı”na
göre, haftada yalnızca iki gün süt içebilme geleneği var. Malakanlar, bu
geleneğe karşı çıkarlar ve her gün süt içilebileceğini savunurlar. Her ne kadar
bu dinî/ mezhebî adlandırılmaları “süt içen”den gelse de, Çarlık zamanda dışlanmalarının
tek sebebi “süt” değil.
“Malakanlar”, Tanrı’nın tahta, taş ve benzeri
nesnelerle temsil edilemeyeceğine inanıyorlar. Bundan dolayı da haç ve ikon
gibi ibadet nesnelerini sahiplenmiyorlar. Ruhban sınıfının ayrıcalıklarından dolayı
da din adamlarını ve “Merkezî Kilise”yi reddediyorlar. İbadetlerini evlerde
kendi aralarında toplanarak yerine getiriyorlar. “Kilise”nin oruçlarını kabul
etmiyorlar. Malakanlar, “Rus Ortodoks Kilisesi”nin oruç zamanlarında hayvanî
gıda yememe kuralına karşı çıkıyorlar. Domuz etini de hiç yemiyorlar. Alkol kullanmıyorlar. Sigara içmiyorlar.
Malakanizm,
bütün insanları Tanrı’nın yeryüzündeki bir parçası olarak kabul ettiği için,
başkalarının kanını dökmeye de karşı çıkıyor. Bu sebeple de Malakanlar; Çarlık
ordusuna katılmayı, askerî üniforma giymeyi, ellerinize silâh almayı, savaşmayı
ve kan dökmeyi asla kabul etmiyorlar. Ruhanî Hıristiyan Malakanlar, Hazreti
İsa’nın şiddet karşıtı pasifist yolunu benimsiyorlar.
Rus Edebiyatı’nın
ünlü yazarlarından (9 Eylül 1828- 20 Kasım
1910) Lev Tolstoy’un da bir Malakan olduğunu
ve hayat felsefesinin Malakanizm’den çok büyük ölçüde beslendiğini burada vurgulamalıyım.
Rus Çarları, doğu ve güney yönünde “Safevî/ Pers/ İran” ve
Osmanlı İmparatorluklarının denetimindeki bölgeleri de topraklarına
katacaklardı. Rus Çarları, bütün bu toprakları ancak savaşlarda kan dökerek ele
geçirebilirlerdi. Rus Çarlığı’nın Ortodoks Hıristiyanlarını, o zamanlarda yönlendirip
seferber edebilecek tek güç ise “Rus Ortodoks Kilisesi”ydi. Gel gör ki, zorlama
olmaksızın kendi doğallığı içinde köylüler, orta sınıf ve tüccarlar arasında
hızla yaygınlık kazanmaya başlayan “Molokanizm/ Malakanizm”, zamanında “Rus
Ortodoks Kilisesi”nin gücünü etkisizleştirmeye çalışan bir “ayrık otu”dur. Bu
“sapkın inancın” yolundan gidenler ya “Rus Ortodoks Kilisesi”nin buyruklarına
itirazsız boyun eğecekler ve “iyi birer Hıristiyan” olacaklardı ya da
sürüleceklerdir.
1825-1855
yılları arasında hüküm süren Rus Çarı 1. Nikola zamanında Ruhanî Hıristiyan
Malakanlar çeşitli zulümlere uğrarlar. Kendi inançlarına göre ibadet etmeleri
engellenir. Ortodoksların yanında çalışmaları bile yasaklanır. Pasaport
almaları ve kayıtlı oldukları yerlerden ayrılmalarına da izin verilmez.
Çarlık
Rusyası’nın Osmanlı İmparatorluğu ve “Safevî/ Pers/İran” İmparatorluğu’ndan ele
geçirerek topraklarına kattığı Kafkasya/ Transkafkasya’daki yerler
Malakanlar’ın sürüldüğü bölgeler oldu. Malakanlar, yeni yurtlarında artık başlarının
çaresine bakacaklardı. Üstelik Çarlar da, bir taşla birkaç kuş vuracaklardı;
hem Malakanları ve diğer Ruhanî Hıristiyanları, “Rus Ortodoks Kilisesi”ne bağlı
Hıristiyanlardan uzaklaştırmış ve hem de onları yeni toprakları Ruslaştırmak
için kullanmış olacaklardı. Hedeflendiği gibi de oldu.
Çarlık
Rusyası ile “Pers/İran İmparatorluğu” arasında yapılan 12 Ekim 1813- Gülistan
Antlaşması ile Talış Hanlığı, Şirvan Hanlığı, Kuba Hanlığı, Bakü Hanlığı, Gence
Hanlığı, Karabağ Hanlığı ve Şeki Hanlığı Çarlık Rusyası topraklarına katıldı.
Ayrıca “Pers/ İran İmparatorluğu”;
Kartli- Kakheti (Bugünkü Doğu Gürcistan), Kazak Sultanlığı, Şemseddil
Sultanlığı ile Dağıstan üzerindeki iddialarından da vazgeçtiğini ilân etti.
Yine
Çarlık Rusyası ile “Pers/İran İmparatorluğu” arasında yapılan 10 Şubat 1828-
Türkmençay Antlaşması’yla Revan Hanlığı, Nahçıvan Hanlığı ve Talış Hanlığı
Çarlık Rusyası topraklarına katılmış oldu. Aras Nehri, Çarlık Rusyası ile “Pers/
İran İmparatorluğu” arasında sınır oluşturdu.
93
Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı) sonucunda Osmanlı İmparatorluğu büyük
toprak kayıplarına uğrar. Osmanlı İmparatorluğu, Balkanlar’ın yanı sıra
Kafkasya’da da toprak kaybeder. (“Elviye-i selâse”) “Kars” , “Ardahan”, “Batum”
sancakları Çarlık Rusyası yönetimine girer ve yaklaşık 40 yıl bu sınırlar
değişmez.
Bir
zamanlar “Pers/ İran Şahları”nın, Osmanlı Sultanları’nın denetimindeki o
topraklar artık Rus Çarı’nın denetimindedir. Bölgedeki çeşitli kökenlerden
Müslümanlar yaşadıkları topraklardan ayrılmak zorunda kalır; demografik yapı
değişmeye başlar.
Çarlık
Rusyası, Malakanları önce Kuzey Kafkasya’da, sonra da “Pers/ İran” ve Osmanlı
sınırlarına yakın bölgelerdeki yeni topraklarında içindeki “Transkafkasya”da; “Bakü”,
“Erivan” ve “Tiflis” eyaletlerinde iskân etti.
Rus Çarı, topraklarına kattığı bu bölgelerde yeni idarî birimler ve
köyler de oluşturdu.
Malakanlar,
yalnızca “Transkafkasya”da değil,
1878’den sonraki dönemde Çarlık Rusyası sınırları içindeki “Карсская
область/ Karsskaya Oblast/
Kars Oblast”ında da iskân edilmiş olurlar.
3
Mart 1918- Brest - Litovsk Antlaşması ve 3 Aralık 1920- Gümrü Antlaşması
sonrasında 16 Mart 1921- Moskova Antlaşması ve 13 Ekim 1921- Kars
Antlaşması’yla Türkiye Cumhuriyeti’nin Doğu’daki sınırları bugünkü halini alır.
“Kars”ta yaşayan Malakanlar da böylece Ankara Hükümeti’nin yönetimine girmiş olurlar.
Demografik yapı da tekrar değişmeye başlar.
Sovyetistan
Yönetimi, Türkiye sınırları içinde kalan Malakanları hatırlar ve ilgi gösterir.
Bu durum Ankara Hükümeti ile Moskova Hükümeti arasında krize de yol açar.
1880’li
yılların başlarından itibaren Çarlık yönetimi tarafından “Kars”ta 35 kadar
köyde de iskân edilmiş olan Malakanlar,
Soğuk Savaş öncesi ve sonrasında yaşanan tatsız gelişmelerden
etkilenerek zaman içinde Türkiye’den ayrılarak Sovyetistan’a, ABD’ye,
Kanada’ya, Yeni Zelanda’ya, Avustralya’ya giderler. Günümüzde Türkiye’de iki
elin parmakları kadar Malakan ailesininin yaşadığı söyleniyor.
Malakanlar,
Çarlık Rusyası’nın yeni elde ettiği topraklara yönelik uyguladığı plânlı imâr,
iskân, tarım, hayvancılık ve demografya politikaları çerçevesinde 40 yıl kadar
bu coğrafyadaki köylerde yaşadılar.
Bugünlerde
Malakan denilince, yaşlı Karslılar onları dürüstlükleri, çalışkanlıkları,
temizlikleri, düzenli köyleri ve mavi gözleriyle hatırlıyorlar.
Değirmencilikleriyle de hatırlanıyorlar. Geleneksel polifonik şarkıları ve
müzik aletleriyle de biliniyorlar. Kaşar
peynirini de, gravyer peynirini de yöreye Malakanlar’ın tanıttığı anlatılıyor.
Bir de çay semaverleriyle hatırlanıyorlar. Bazı sebze ve meyve çeşitlerini de
yöreye tanıtmışlar. Yaşadıkları yörenin Türkçesi’ne Rusça kökenli birçok
kelimenin geçmesine de köprü olmuşlar. Ancak Türkçe’yi de öğrenirler; iki dilli
olurlar.
Bizim
Malakanları en fazla etkileyen ve yüreklerini burkan ise, ayrılmak zorunda
kaldıkları bu topraklarda bıraktıkları mezarlarına hazine avcılarının yaptığı saygısızlık.
Senaryosunu
Hazel Sevim Ünsal’ın kaleme aldığı “Deli, Deli Olma!” adlı filmin yönetmeni
Murat Saraçoğlu. Kars’ta; Eşmeyazı Köyü’nde çekilen bu film, esas olarak
Mişka (Tarık Akan) ve Popuç (Şerif
Sezer) etrafında gelişen olayları yansıtıyor.
Hatır gönül
bilmez yaşlı bir nine olan Popuç, hem ailesi hem de köy halkı üzerinde
sorgulanamaz bir otorite oluşturmuştur. Huysuz Popuç’un şerrinden kendilerini
korumak için yediden yetmişe herkes büyük özen gösterir; ya O’nu gördüklerinde
yollarını değiştirir ya da O’nun bulunduğu ortamlarda konuşma ve hallerine
azami dikkat gösterirler. Yine de herkes Popuç’a büyük bir saygı gösterir.
Yeke kişi değirmenci
Mişka ise, bilge kişiliği ve yardımseverliğiyle yediden yetmişe bütün köy
ahalisi tarafından sevilir ve saygı görür.
Popuç,
Mişka’yı sevmek bir yana, nefret eder. Mişka’nın adını duymaya bile tahammül
edemez. Aralarında hiç kimsenin
bilmediği bir husûmet vardır.
Filme
konu köy halkının tamamı Türk ve Müslüman’dır; Mişka hariç. Mişka Rus’tur,
Hıristiyan’dır; Malakan’dır.
Hazel Sevim Ünsal, senaryosuyla bizlere “Kars”ta bir
zamanlar Malakanlar’ın da yaşadığını hatırlatıyor. Yalnız başına ölen ve
kendisinden nefret eden gençlik aşkı Popuç tarafından toprağa verilen Mişka’nın
şahsında sürgün halk Malakanlar’ın trajedilerine dikkat çekiyor Hazel Sevim
Ünsal.
Filmin bir
sahnesinde yeke kişi değirmenci Mişka,
manîsiyle yalnızca kendisinin değil, tarih boyunca yerlerinden-yurtlarından
edilen çeşitli din ve mezheplerden mazlum insanların da acılarını dile
getiriyor:
“Bir
sarmaşık olsaydım, sıkıca tutunsaydım bir yere,
Sökülüp atılmasaydım, köklerimi salsaydım derinlere.
Bir sarmaşık olsaydım, dolasaydım gövdemi döne döne,
Günlerce aynı yerde kalsaydım, hareketsizlikten uyusaydım.
Bense ayrık otuyum, her çıktığı yerden sökülen,
Sarmaşık olmak isteyip de, basit bir ot bilinen
Bir ayrık otuyum, kökü olmayan, sevilmeyen
Sarmaşık olmaya özenen, öylece bir ot işte!”
Sökülüp atılmasaydım, köklerimi salsaydım derinlere.
Bir sarmaşık olsaydım, dolasaydım gövdemi döne döne,
Günlerce aynı yerde kalsaydım, hareketsizlikten uyusaydım.
Bense ayrık otuyum, her çıktığı yerden sökülen,
Sarmaşık olmak isteyip de, basit bir ot bilinen
Bir ayrık otuyum, kökü olmayan, sevilmeyen
Sarmaşık olmaya özenen, öylece bir ot işte!”
Yönetmen
Murat Saraçoğlu’nun “Deli, Deli Olma!” adlı bu duygu yüklü filmini
izlemeden önce veya sonra Orhan Türkdoğan’ın “Kars’ta Bir
Etnik Grup Malakanlar’ın Toplumsal Yapısı” (IQ Kültür Sanat), Candan Badem'in “Çarlık Rusyası Yönetiminde Kars Vilayeti” (Birzamanlar), Çakır Ceyhan Suvari’nin “Malakanlar (Rus Köylü
Hareketlerinden Günümüze Malakan İnancı)” (Ütopya), Kâzım Karabekir’in,
“İstiklâl Harbimiz” (YKY), Stefanos Yerasimos’un “Türk- Sovyet İlişkileri (Ekim
Devrimi’nden Millî Mücadele’ye” (Gözlem), İ. Y. Semyenov ile Erkan Karagöz’ün
“Sürgün Bahçesinin Solan Renkleri Molokanlar” (Su) ve Vedat Akçayöz’ün “Annem
Sara ve Malakanlar” (Serka) adlı eserlerini de mutlaka okumanızı tavsiye
ederim.
Bir sonraki
makalemde buluşmak üzere sağlıcakla kalın.
(06 III 2020)
Ali İhsan Aksamaz
NOT: Bazı yer adlarının eski, süreç içindeki ve bugünkü idarî/
coğrafî kapsayıcılıkları farklı olduğu için, bunları tırnak içinde vermenin
daha uygun olacağını düşündüm. Aynı kullanım bazı kavramlar için de geçerlidir.
http://circassiancenter.com/tr/deli-deli-olma/
https://www.kitapyurdu.com/yazar/ali-ihsan-aksamaz/367.html