31 Mart 2020 Salı

Milliyet Gazetesi’ni Okumayalım!





Milliyet Gazetesi’ni Okumayalım!

Ben Milliyet Gazetesi’ni hiç okumam. Bu sebeple de aşağıdaki haberden sonradan bilgim oldu. İnternet üzerinden araştırdım. Haber, Milliyet Gazetesi’nin 21 Mayıs 2012 tarihli nüshasında çıkmış.  Haberin başlığı şöyle: “Özgürlük bahçesi mi? Günahlar şehri mi? -1” Gazetede yazıldığına göre, haberi Miraç Zeynep Özkartal yapmış. Haber, Ozan Güzelce’nin fotoğraflarıyla veriliyor. Batum’un bu şekilde gündeme getirilmesi, başkalarını bilmem ancak beni üzdü ve yaraladı. Bu haberin ne kadarı adı geçen gazeteciye ait, ne kadarı da başkalarının “katkılarıyla” masa başında hazırlanmış; bunu bilemem. Zaten önemli de değil.  

            “Batum” denilince bizden öncekiler, doğru-yanlış Rusya’yı bilirler. Orada bizim gibi Lazlar varmış. Rusya neresiydi? Batum neresiydi? Lazlar orada ne arıyorlardı? Sonradan öğrendiklerimiz de oldu az da olsa. Oradaki Lazlar okulda Lazca dersler görüyorlarmış. Başkalarını bilmem, Laz büyüklerimden, akrabalarımdan duyduklarımla, küçüklüğümde kafamda bir “Batum” imajı oluşmuştu. Batum, aynı Paris gibi, aynı Beyrut gibi çocukluk hayallerimi süsleyen şehirlerden biriydi. Eskiden, bizimkiler İstanbul’u bilmezlermiş. O zamanlar çok daha yoksul olan yöremizden insanlar “Rusya’ya” giderlermiş gurbete; para kazanmak için. Yani; Batum’a, Anak’liya’ya, Sokhum’a, Gagra’ya, Oçamçire’ye. Bizim Lazlardan, Osmanlı Ülkesi’nden “Rusya’ya” (ya da onların söyleyişiyle “Rusye”ye) o yörelere çalışmaya gidenler önce çok şaşırırlarmış. Onları en çok şaşırtan, gittikleri bu yerlerin yerli halkı olan Megreller ve Lazlarla kolayca anlaşabilmeleriymiş. Hem dil olarak anlaşırlarmış onlarla hem de tarz ve tavır olarak. Megrellerin Hıristiyan olduklarını öğrenince, çok şaşırırlarmış. Bizim ihtiyarlar, biz Lazların da Megrelden ( onların söyleyişiyle “Mergelden”) dönme olduğumuzu da söylerler.

            Sadece Çarlık zamanında değil, Sovyetler döneminin ilk yıllarında da “Batum” ile biz Lazların ilişkisi canlı bir şekilde devam etmiş. Arazisi Sovyetler Birliği tarafındaki Laz köyünde, evi Türkiye tarafında olan Lazlar varmış. Sabah oraya giderler akşam buraya dönerlermiş. Ya da tam tersi. Böyleymiş bir zamanlar bizimkilerden bazılarının hayatları. Sonra 1937 gelmiş. İkinci Bütük Savaş öncesi. Herşey değişmiş. Oradaki orada, buradaki burada kalmış. Kapı kapanmış. Ta ki 1988 yılına kadar.

            Batum denilince aklımıza işte o “Rusye” gelirdi işte. Haritalara bakmak hiç aklımıza gelmezdi; akıl edemezdik demek. Belki de o masalsı anlatımların sihirinin bozulmasını istemezdik.  Büyüklerden, oraya gidip orada yerleşen insanlarımızı duyardık. Oradan buraya “Rus” gelin getirenleri duyardık; bilirdik.

            İşte böyle geçti “Soğuk Savaş Yılları”.

            Sarp Sınır Kapısı 31 Ağustos 1988’de açıldı. Gidiş-gelişler başladı. Ve Sovyetler Birliği 1991 sonunda çözüldü. 

            Bu yeni dönemde. Bilmediklerimizi öğrenmeye; yanlış, eksik bildiklerimi düzeltmeye başladık. Batum (bizim Lazların söyleyişiyle “Batumi”), çocukluğumun bu masalsı kentini tanımaya başladık; öğrendiklerimizi paylaştık.

            Batum’a iki kez gittim; kaldım. Çocukluğumun masalsı kentine kavuştum. Sokakları, caddeleri, güzel yapıları, Botanik Bahçesiyle, sahiliyle, camisi, sinogogu ve kiliseleriyle tarih kokan kent. Batum, sokaklarında Lazca konuştuğum kent. Gonio Kalesi; Laz komutan K’akhaberi’nin kenti.  

İşte böyle bir gönül bağım var Batum ile. Gidemesem de, kafamın bir yerinde Paris, Roma, Londra varsa, diğer tarafında da Batum ile Sokhum var.

Milliyet Gazetesi’nin haberini okuyunca, çocukluk anılarıma, aidiyet duyduğum değerlere pislik bulaştırılmak istendiğini hissettim. Bu sebeple haberin ayrıntısına girmeyeceğim. Bilinmesi gereken bir nokta var: Ankara ne kadar kirliyse, Batum’un da o kadar kirli olmadığını düşünüyorum. Dikkat çeken nokta, Milliyet Gazetesi’nin neden yakınındaki pislikleri değil de çok uzaklara yöneldiğidir. Batum’un, böyle bir haberi hak etmediğini düşünüyorum. Milliyet Gazetesi’nin bu haberi, yalnızca Lazlara ve Gürcülere hakaret etmekle kalmıyor; onların tarihine ve atalarına da kara çalmaya çalışıyor. Milliyet Gazetesi’ni protesto ediyorum. Bütün duyarlı insanları, Milliyet Gazetesi’ni okumamaya ve Basın Konseyi’ne şikâyet etmeye çağırıyorum  (23.05.2011) 

Ali İhsan Aksamaz








"TÜRKİYE'NİN ANADİLİ ZENGİNLİĞİ" / "TURKİAŞİ NANANENAŞ XAMPOBA"

   "TURKİAŞİ NANANENAŞ XAMPOBA" Baba çkimi Faik Aksamazis…   GOʒ̆OTKVALE Nananena, p̆olit̆ik̆uri var adamuri ar tema ren...