31 Mart 2020 Salı

Batum-Sarp-Hopa hattına Milliyet Gazetesi’nin 'ilgisi'





Batum-Sarp-Hopa hattına Milliyet Gazetesi’nin 'ilgisi'


Dün Galatasaray Lisesi önünde bir basın açıklaması yaptık. Hatırlarsınız Milliyet Gazetesi’nde 21-22 Mayıs 2012 tarihlerinde Batum’a, Batumlulara, Hopa’ya, Hopalılara ilişkin bir haber çıkmıştı. Haberde Batum bir melanet yuvası olarak gösteriliyor. Ayrıca da Doğu Karadenizliler, Lazlar, Gürcüler, Hemşinliler de bu melanet yuvasına gitmeye hazır yoldan çıkmış insanlar olarak anlatılıyor. Hopa’daki ekonomik krizin sebebi olarak Batum gösterilmek isteniyor. Gerçek, Milliyet Gazetesi’nin haberinde gösterilmeye çalışıldığı gibi midir? Doğu Karadeniz’deki ekonomik krizin sebebi olarak bir başka ülke gösterilebilir mi? Hopa’nın da, Doğu Karadeniz’in ekonomik sorunlarının da, işsizlik ve yoksulluğun sebebi de Batum mudur, Batumlular mıdır?! Eğer Batum’da bir yozlaşma, çürüme ve kokuşma varsa, orası bir melanet yuvasıysa, bütün bunları haber yapmak Milliyet Gazetesi’ne mi kalmıştır?!
Milliyet Gazetesi, Batum’a giren vahşi kapitalizmden mi rahatsızdır? Milliyet Gazetesi Türkiye’deki ekonomik sorunları aynı dille yazabilmiş midir? Aynı Milliyet Gazetesi vahşi kapitalizmin saldırısına göğsünü siper edebilmiş midir Türkiye’de de Batum’u hedef tahtasına oturtmaya çalışmaktadır?! Milliyet Gazetesi; yapısı, duruşu ve yayınlarıyla kapitalizmi sorgulayacak halde değildir. Böyle olunca, Milliyet Gazetesi’nin Batum’da, Hopa’da, buralardaki ekonomik hayat, ekonomik sıkıntılar ve yozlaşmayla ilgili yaptığı yayının aslında bir şeyleri saklamaya ve bir şeylere çanak tutmaya çalıştığı açıktır.

Milliyet Gazetesi, gazeteci Miraç Zeynep Özkartal ‘ı yöreye göndermiş ve o da görevini yapmıştır. Hazırladığı habere, masada ne şekilde müdahaleler yapılmıştır, bilemeyiz. Bizi de ilgilendirmez. Sonuçta haber bu gazetecinin adıyla yayınlanmıştır. Batum, bizler için önemlidir. Batum, bazı Laz ve Gürcülerin Osmanlı-Rus Savaşları sebebiyle kopup geldikleri bir yöredir. Doğu Karadeniz insanlarının geçmişte gidip ekmeklerini aradıkları yerdir Batum. Geçmişte Lazların ve Gürcülerin kentiydi. Yörenin liman kentidir. Ticaret merkezidir. Kültür merkezidir. Bizim maddi ve manevi aidiyet duyduğumuz kentlerden bir tanesidir. Milliyet Gazetesi’nin yaptığı haksız yayın yalnızca orada yaşayan Lazlara, Gürcülere ve diğer milliyetlerden insanlara hakaret etmekle kalmıyor. Bu insanlarının geçmişleri de, ataları da ağır hakaretlerden payını alıyor. Milliyet Gazetesi’nin yörenin geçmişini ve bugününü, atalarımızı ve yörede yaşayan insanlarımızı aşağılaması kabullenilecek bir durum değildir.

İşte yukarıda kısaca belirttiğim sebeplerden dolayı Milliyet Gazetesi’nin haberine ve haberi hazırlayan gazeteciye karşı bir tavır takınmak gerekiyordu. Bu sebeple Galatasaray Lisesi önünde dün (26 Mayıs 2012 Cumartesi, 17:30 sularında) bir basın açıklaması yaptık. Bu habere ilişkin bir makaleyi “Milliyet Gazetesi’ni Okumayalım!” başlığıyla (23.05 2012 tarihinde) yazmış ve ardından da hem Milliyet Gazetesi’ni hem de adıyla o haber yayınlanan gazeteciyi (24.05.2012 tarihinde) Basın Konseyi’ne bir dilekçeyle bildirmiş, kınanmalarını talep etmiştim. Bu arada bazı Gürcü aydınlarıyla görüşerek bu yayını etüt etmiştik. Bunun sonunda da dünkü basın açıklamasının yapılması gündeme gelmiş oldu. Böylece; Laz aydınları ve Gürcü aydınları olarak bu basın açıklaması metnini de Galatasaray Lisesi önünde okunmasını da kolektif bir yaklaşımla gerçekleştirmiş olduk. Kimi Çerkes, Kürt ve Hemşinli dostlar da açıklamada yanımızda yerlerini aldı. Böylece Lazlar, Çerkesler ve Gürcüler birlikte durabildiğimizi görmüş olduk.
Milliyet Gazetesi, “bayram değilken, seyran değilken” Batum’u neden hiç hak etmediği bir şekilde, bir şer odağı gibi göstermeye çalışıyor acaba?!

Amaç nedir?

Açıkça anlaşılıyor ki, Milliyet Gazetesi Batum’u, Batumluları kötü gösteriyor. Batum’u ziyaret eden Doğu Karadenizlileri; Lazları, Gürcüleri ve Hemşinlileri ahlaksız insanlar gibi göstermeye çalışmaktadır.

Ayrıca; Milliyet Gazetesi bu haberiyle, Hopa esnafına, Kemalpaşa esnafına da sahip çıkıyormuş gibi bir izlenim oluşturmaya çalışıyor.
Milliyet Gazetesi’nin Batum’a ve ona komşu kentimiz Hopa’ya olan bu ilgisinin sebebi nedir?

Milliyet Gazetesi’nin Batum’u kötü, Doğu Karadeniz yöremizden oraya gidenleri yerin dibine sokan, ancak; Kemalpaşalı, Hopalı esnafı sahiplenir bir şekilde yayın yapmasının amacı nedir?

Milliyet Gazetesi’nin bu tavrını iyi algılamak ve değerlendirmek gerekmekte. Gazeteci Miraç Zeynep Özkartal, Hopa’da yalnızca Milliyet Gazetesi’nde yayınlandığı kadarıyla mı bir gazetecilik yapmıştır?

Yoksa yakın takvime ilişkin başka bazı görüşmeler de yapmış mıdır?

Hatırlarsınız 31 Mayıs 2011, Hopa için önemli bir takvimdir. Yaşanan olaylarda emekli öğretmen ve ÖDP’li Metin Lokumcu hayatını kaybetmiş, polis memuru Servet Erkan ağır yaralanmıştı. Milliyet Gazetesi, gazeteci Miraç Zeynep Özkartal’ın haberini 21 ve 22 Mayıs 2012 tarihlerinde yayınlamıştır. Bu tarihten yaklaşık on gün sonrası, geçen yıl Hopa’da yaşanan olayların yıldönümüdür.

Bu noktada yakın geçmişi hatırlamakta fayda var.
Gürcüstan- Türkiye sınırı Türkiye ve Gürcistan Lazlarını da, ikiye bölmüştür. Bunu bilmek gerekir. Sovyetler Birliği ve Türkiye arasındaki yakın ilişki ve dostluk, bu sınırı ortaya çıkarmıştı. Bu iyi komşuluk işleri yaklaşık 1940 yılına kadar devam etti. Ancak Türkiye ve Gürcistan sınır bölgesindeki Lazlar ve Gürcüler açısında Sarp Sınır Kapısı’ndan geçişler 1937’de sonlandı. İkinci Büyük Savaş öncesiydi. Türkiye Faşist Almanya ile raks etmeye henüz başlamıştı!

Sovyetler Birliği ile Türkiye sınırı Sarp Köyünden geçiyor; Laz köyü Sarpi’yi ikiye bölüyordu. Köyün yarısı Türkiye’de, yarısı Sovyetler Birliği’nde kalıyordu. Burada, 1937’ye kadar bir Sarpi’den diğerine gündelik geçişler sorunsuz devam etti. 1937 yılından 1989’un 31 Ağustos’una kadar Sarp Sınır Kapısı gidiş-gelişlere kapalıydı. “Soğuk Savaş” yılları böyle geçti. Anlayacağınız NATO ve VARŞOVA sınırı da bir Laz köyü olan Sarpi’den geçiyor ve bu köyü ikiye bölüyordu. 1968 doğumlu Mathias Rust 28 Mayıs 1987’de Moskova, Kızıl Meydan’a Cessna 172 tipi uçakla indi. Ardından Türkiye ile Sovyetler Birliği arasındaki Sarp Sınır Kapısı 31 Ağustos 1988’de açılması gerçekleşti. Demek bu kapının artık kapalı kalmasının hiçbir anlamı kalmamıştı ki, açılmasına birileri karar verdi.

Bu çok önemli bir gelişmeydi. Yalnızca sınırın her iki tarafındaki Lazlar ve Gürcüler şunca yıl ayrılıktan sonra kavuşmakla kalmamış, her iki tarafın insanları derin bir kültür şoku yaşamıştı.

Şimdi şapkamızı önümüze koyup düşünelim.
Soğuk Savaş yıllarında Türkiye’de Laz aydınları ve Gürcü aydınları var mıydı? Kuşkusuz cılız da olsa vardı. Ancak onların, Sarp Sınır Kapısı’nın açılmasına yönelik bir özlemleri, bir düşünceleri, bir çabaları, bir mücadeleleri oldu mu?

Bunu deklere edebilirler mi?

Bu sorulara “evet” diyemiyorum. Bu konuda yazılmış, çizilmiş, ifade edilmiş bir beyanın olmadığı anlaşılıyor. “Bir irade,” bu sınır kapısının 1988’de açılmasından yana irade koymuş ve kapı açılmıştır. İşte bu irade üzerinde durulmalı.

Yine 31 Mayıs 2011 tarihinde Türkiye ile Gürcüstan arasında pasaportsuz geçişler başlamış. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Gürcüstan Devlet Başkanı Mikhael Saakaşvili ile geçişleri başlatmıştı. Bu törenden sonra, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Hopa’da partisinin mitingini yapmış ve miting sonrası bildiğimiz talihsiz olaylar yaşanmıştı. Hopa olayları, Sarp Sınır Kapısı’ndan pasaportsuz gidiş-gelişler konusunu karartmış, konuşulmasını engellemiştir.

Bu konu hiç gündeme gelmedi; tartışılmadı. Her iki ülke arasında bu pasaportsuz geçişler oldukça önemli ve desteklenmesi gereken bir uygulamaydı. Bu konuda da Laz ve Gürcü aydınlarının bir çabası, mücadelesi oldu mu?
Hayır…

Akıllarına bile gelmedi. Yine bir irade bu uygulamaya karar vermiş ve gerçekleştirmişti.

Biz Laz ve Gürcü aydınları, Galatasaray Lisesi önünde beraberce çok önemli bir duruş sergiledik. Bu duruşu, yukarıda belirttiğim tarihsel süreç ve gelişmeler açısında anlamak ve değerlendirmesini yapabilmek gerekiyor. Bu, Galatasay Lisesinin önünde durup fotoğraf makinaları ve kameraların önünde poz vermekten öte, derinliği, anlamı ve mesajı olan bir davranıştır.

Aslına bakarsanız bu basın açıklaması Galatasary Lisesi önüne değil de, eş zamanlı olarak hem Milliyet Gazetesi hem de Basın Konseyi önünde yapılmalıydı.

Hangi etnik kökenden gelirse gelsin; halklar, ülkeler arasındaki yakınlaşma önemli bir gelişmedir. Dostluğa, kardeşleşmeye, bölgesel barışa katkıdır.

Konuya bu açıdan bakmak gerekir.

Dün sergilenen ortak duruş, Laz ve Gürcü aydınlarının gelecekteki nice beraber duruşlarının da bir habercisidir. Geçen yıl, Hayri Hayrioğlu ve Ahmet Özkan Melaşvili’yi İnegöl ve Hayriye’de beraber andık. 1 Mayıs 2012 İşçi Bayramı’nda beraber yürüdük. 21 Mayıs 2012 “Çerkes-1864 Soykırım” yürüyüşünde yine beraberdik. 2008 Rusya Federasyonu- Gürcüstan çatışmalarının yıldönümünde, önümüzdeki 7/8 Ağustos 2012’deki eylemi, anlamlı söylem ve bir duruşla yine beraber gerçekleştirebilirsek, çok önemli bir süreci de başlatabilmiş olacağız.

Bütün bu etkinliklerin içinde Laz ve Gürcü aydınlarının Çerkes aydınlarıyla da yine anlamlı söylem ve duruşlarla beraber ortak hareket edebilmeleri önemli bir başka başlangıç olacaktır.


(27 Mayıs 2012)
Ali İhsan Aksamaz



“Romani nç̆aralobaşi irişen ʒ̆oxlemxtimu noʒ̆ile ren!”

      “Romani nç̆aralobaşi irişen ʒ̆oxlemxtimu noʒ̆ile ren!”     [ Goʒ̆otkvala : Ma A. Cengiz Bukeri doviçini dido ʒ̆anapeş ʒ̆oxle...