‘Başkası Değil, Kendin Ol, Böylesi Daha Güzelsin’
Geçenlerde youtube’de tesadüfen karşılaştım: Bir klip. Oldukça kısa. Kayseri’de, Pınarbaşı’nda bir köy ilkokulunda yapılmış bir çekim. Bir sınıf. Öğrenciler, anadili dersinde Çerkesçe öğreniyorlar. Anadillerini öğreniyorlar! Aslında çok iyi biliriz ki, anadili, adı da üstünde olduğu gibi anadan öğrenilen dile denir. Doğrusu; çocuklar, okula anadillerini öğrenmiş olarak gitmeliler. İlkokulda ise, müfredat derslerinin bir kısmını da kendi anadillerinde görmeliler. Bu şans şimdilik yok. Oysa; çocuklar anadillerini öğrenmek için sınıfları dolduruyorlar.
Yukarıda sözünü ettiğim klipteki öğrencilerin derse yönelik istek ve tavırları beni hüzünlendirdi. Çocuklar, Çerkesçe öğreniyorlar. Anadillerini seçmeli ders olarak okuyorlar.
Benzer bir sahneyi daha önce bir başka klipte de izlemiştim. Yine bir sınıf. Minik öğrenciler, öğretmenlerini pür dikkat dinliyorlar. Rize’nin Pazar, Ardeşen, Fındıklı ; Artvin’in Arhavi ve Hopa İlçelerindeki sınıflarda minikler, anadilleri Lazcayı öğreniyor. Sakarya’nın Geyve ilçesinin Nuruosmaniye Köyü’ndeki minik öğrencileri hatırlayalım. Onlar da anadilleri Gürcüceyi öğreniyorlar. Yine Sakarya’nın Hendek ilçesinin Nüfren Köyü Beylice İlköğretim Okulu’nun öğrencileri. Onlar da aklıma geliyor. Onlar da anadilleri Abhazcayı öğreniyorlar.
Andığım bu okullardaki çocukların kaçı anadillerini bilerek bu seçmeli anadil derslerine başladı, kaçı bu sınıflara anadillerini hiç bilmeden başladı?! Bunu şimdi bilemiyorum. Bildiğim bir şey var: İnsanlar anadillerini bilmiyor. Anadillerini bilenler ise, bu dillerini geliştiremiyor, geleceğe taşıyamıyor.
Evet, insanlar kendi anadillerini bilmiyor, bilemiyor. Bu, insanın içini burkuyor. Üzerinde durulması gereken bir konu. Çok değil, yüz yıl kadar önce, bu çocukların dedeleri Türkçeyi doğru dürüst bilmeden bu ülke topraklarını kanlarıyla suladılar. Ne var ki, siyasî irade, bu insanların anadillerini yok saydı, asimile etmeye çalıştı. Kitap yasak, konuşmak yasak, okul yok, radyo yok. Televizyon yok. Bütün bunlar bu ülkede yaşandı. Şimdi o dedelerin çocukları; anadilleri Çerkesçeyi, Lazcayı, Gürcüceyi, Abhazcayı ya doğru dürüst bilmiyorlar ya da hiç bilmiyorlar. İsteyen veli, çocuklarına anadillerini seçmeli olarak haftada iki saatlik anadil dersi şeklinde aldırabilir! Haftada iki saatle anadili öğrenilebilir mi? Anadili geliştirilebilir mi?!
Oysa; bu çocukların dedeleri Balkan Savaşı’nda, Çanakkale Savaşı’nda, Sarıkamış Felâketi’nde, Kurtuluş Savaşı’nda, Kore Savaşı’nda hep kanlarını verdiler. Mükâfat olarak anadilleri yok edilme noktasına getirildi. Sorumlu siyasî otoritedir. Gel gör ki, kan verilen bu savaşlarda, düşman kabul edilenlerin dilleri okullarda okutuluyor; yayınlar yapılıyor!
Ortak anlaşma dilimiz Türkçenin de yabancı diller karşısındaki halini biliyoruz. Gürcüceyi, Abhazcayı, Lazcayı, Çerkesçeyi asimile etmeye çalışanlar, Türkçeyi de deforme ettiler; eğitim dili olmaktan çıkardılar; fakirleştirdiler. Siyasî otorite, ne Türkçeyi, ne de Çerkesçeyi, Lazcayı, Gürcüceyi ve Abhazcayı sahiplenebildi.
Bu durumda herkesin, özelikle de “Kafkasyalı Aydınlar”ın şapkalarını önlerine koyup düşünmeleri lâzım. Çerkesçe, Lazca, Gürcüce ve Abhazcayı nasıl yeniden yüceltebilirler? Buna kafa yormamız lâzım. Türkiye’de kimi “Kafkasyalı Aydınlar”, başkalarına koltuk değneği olmaya çalışarak kendi anadil ve kimliklerini geleceğe taşıyamayacaklarının arkına varmalılar.
Bunların, başkalarına koltuk değneği olmakla, sorumluluktan kaçtıklarını görüyorum. Böylece dokunulmazlık kazandıklarını düşünüyor olmalılar! Oysa; zaman Çerkesçe, Lazca, Gürcüce ve Abhazcayı geleceğe taşımak için birlikte durma zamanıdır.
Eğer Türkiye’de birlikte durabilirsek, kendi dil ve kimliklerimizi yalnızca UNESCO referansıyla gündeme getirmemeyi başarabilirsek, hem Türkiye’de kimliğimizi geleceğe taşıyabilir, hem de Kafkasya’da yine başkalarının koltuk değnekleri olmadan ciddiye alınabiliriz. Yoksa, hem burada hem de Kafkasya’da anadilerimiz ölecek, kimliğimiz ölecek.
Türkiyedeki “Kürt Siyasî Hareketi” artık uluslararası bir etki altına girmiş bulunmaktadır. Onlardan bize fayda gelmez. Hiçbir harekete, sonu bilinmeyen bir yolda gözü kapalı koltuk değneği olamayız. Ayaklarımız yere basmalı. Emek ve çevre mücadelesini de dikkate almaksızın kendi gündeminden kaçmak kimi “Kafkasyalı Aydınlara” yakışmıyor. Yalnızca “Kürt Siyasî hareketi”ne taraf olma arzusu veya yalnızca Kafkasya’ya ilişkin “stratejiler” geliştirme çabası içindeki kimi “Kafkasyalı Aydınlar” önce Türkiye’de Çerkesçe, Lazca, Gürcüce ve Abhazca nasıl yaşatılabilir buna kafa yormalılar. Buna birlikte kafa yormalı ve uygulamalıyız. Unutulmamalıdır ki, ancak kendi kimliğine, kendi anadiline lâfta değil somut proje ve uygulamalarıyla sahip çıkabilenler ciddiye alınır. Bu kuraldır. Önce başkası değil Kendimiz olalım. Böylesi daha doğru. (16/04/2015)
Ali İhsan Aksamaz
aksamaz@gmail.com