13 Nisan 2020 Pazartesi

Yusuf Altunok’un Ali İhsan Aksamaz ile söyleşisi (1 Haziran 2015 ve 3 Haziran 2015)









7 Haziran seçimlerine az bir süre kala Çoğulcu Demokrasi Partisi’nden 2. Bölge Bağımsız adayı Ali İhsan Aksamaz ile görüştük. ÇDP Kurucuları arasında Çerkes olmayan tek kişi olan Laz Yazar Ali İhsan Aksamaz ile yaptığımız söyleşinin ilk bölümünde ağırlıklı olarak Lazları konuştuk.
Yusuf Altunok: Öncelikle sizi tanıyarak başlayalım, kimdir Ali İhsan Aksamaz?
Ali İhsan Aksamaz1959 yılında 24 Ocak’ta İstanbul’da doğdum. Rize, Ardeşen, Şanguli köyü kökenli bir baba ile kökeninde Çerkeslik de bulunan bir annenin ilk çocuğuyum. Vefa lisesinden mezun oldum. Daha sonra Antalya Yabancı Diller Yüksek Okulu’nda okudum ve ardından Konya Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden mezun oldum. İstanbul Tepebaşı’nda bulunan İtalyan Kültür Merkezi’nde ve Roma’da dil okulunda İtalyanca kurslarına gittim. Dolayısıyla iki yabancı dilim var, biri İngilizce biri İtalyanca. Onunda dışında da Lazcayı literatür takip edecek, yazıp, akıcı bir şekilde konuşacak derecede biliyorum. Lazca aslında annem Laz olmadığı için anadilim değil. Bu sebeple özel uğraşımla geliştirdim Lazcamı. Çok okudum, Sovyetler Birliği döneminde Türkiye’ye ulaşan akademik amaçlı çalışmaları takip ettim. Halende dediğim gibi literatürü takip ederek okumalarımı sürdürüyorum.
Lazlar ve Lazca ile ilgili çalışmalarınız da var. Bunlardan biraz bahsedebilir misiniz? 
Evet, Lazlar ve Lazca ile ilgili naçizane bilgim ve cesaretim seviyesinde çeşitli kitaplar hazırladım. Herhâlde ölene kadar, yada akli melekelerim yerinde olduğu sürece de bu konuda üretmeye çalışacağım. Bu arada birazda Gürcüce biliyorum. Yayınladığım kitaplar arasında benim için en önemlisi “Laz Dili Temel Dersleri”. Aslında bu kitabın ortaya çıkışı da ilginçtir. Kadıköy’de bulunan Akader’den bir teklif geldi bana, Lazca ve Lazlarla ilgili bir şey yapalım diye. Bir sunum yapmamı istediler. Ben de isterseniz ben ders vereyim dedim. Bir akademik yıl ders verdim orada. Böyle bir çalışma için ciddi bir ön hazırlık gerekiyor tabi. Bu hazırlık aşamasında yaptığım çalışmaları kitaplaştırdım ve bu kitap ortaya çıktı. Lazika Yayın Kolektifinden yayınlandı. Bu sıralar bu ders kitabının ikinci baskısı üzerinde çalışıyorum. İkinci baskıya biraz farklı bir konu olarak Lazca Siyer çalışmamı ekledim. Bunun dışında 30 yılı aşkın bir zamandır İngilizce öğretmeniyim. Bir dönem Büyükşehir Belediyesinde özürlüler merkezinde çalıştım. Şu anda emekliyim ama halen ders ücretli olarak derslere devam ediyorum. Evliyim. Eşim Nuray Gök Aksamaz da bir kültür insanı. Onunda Kafkasya Mitolojisi adlı bir çalışması var. Aynı zamanda “Nartlar’dan Beri” adlı bir bölümde topladığı kendisine ait olan Nart şiirleri var. Bir kızımız var, İTÜ’yü bitirdi master hazırlıkları yapıyor.
Aslında bu söyleşinin amacı seçimler. Ancak sizi bulmuşken Lazlardan biraz daha bahsetmek istiyorum. Maalesef Lazlar konusunda hem Çerkes Diasporası hem de Türkiye kamuoyu pek bilgili değil. Bu sebeple Lazları biraz daha tanımak isteriz. 
Lazlar, Güney Batı Kafkasya ile Doğu Karadeniz bölgesinin yerli halkı. Yani bugün birbirine komşu ülke olan Türkiye ile Gürcistan’ın birbirine yakın olan bölgelerinde yaşayan yerli halklardan bir tanesi. Lazlar eski dönemlerde Megrel olarak adlandırılıyorlardı. Hatta şu anda da kendilerine Margali derler Megreller. Margali kelimesi ekinci demek. Yani eken, biçen, tarımla uğraşan anlamına geliyor. Süreç içerisinde Megrellere yani Magrallara Bizanslılar Laz dediler. Magral, Megrel ve Laz aslında eş anlamlı kelimeler olarak aynı halkı tanımlamak için kullanıldı. Yakın akrabaları olan Gürcüler onlara Megrel yada Megreli derken bir diğer komşuları olan Abhazlar onlara Agırva diyorlardı. Tarihsel süreç içerisinde Laz adı Müslümanlaşanların üzerinde kaldı diyebiliriz. Diğer bahsettiğimiz kavramlar ise Hristiyanların üzerinde kaldı. Tabi şunu da belirtmek gerekiyor Gürcistan’ın Lazları şu anda yeniden ata dini olarak adlandırdıkları Hristiyanlığa dönmüş durumdalar.
Osmanlı Lazları kendi üretim ilişkileri içinde yaşayıp üreterek hayatlarını devam ettiriyorlardı. Cumhuriyete kadar da bu şekilde devam etti bir şekilde. Hatta Kurtuluş Savaşı olarak kodlanan savaşa fedakarca destek oldular. Nazım Hikmet’in Arhavi’li İsmail adlı destanında da Lazların bu mücadeleye destekleri ayrıntısıyla anlatılır. Birinci meclis bildiğiniz gibi Türkiye’nin önemli bir mevzisiydi. Hem halklar, hem mezhepler, hem de dinler açısından ama ikinci meclis öyle değildi maalesef. Kısaca 1930’lu yıllardan itibaren bütün diğer kimlikler gibi Laz kimliği de baskı altına alınmaya başlandı. Ancak bu baskıların çok fazla etkili olduğu söylenemez. Çünkü Lazların çoğu kendi üretim ilişkileri içerisinde köylerde yaşıyorlardı. Devlet otoritesi size bir şey dese bile köyde, kırsalda büyük ölçüde geleneksel üretim ilişkileri içinde Lazca ve Laz kültürü yaşıyordu. Ancak ne zaman ki 1970’lerden sonra radyo, televizyon ve elektrik oralara girdi, asimilasyon çok daha hızlı bir şekilde etkisini göstermeye başladı.
Karadeniz bölgesinin tamamı Laz olarak bilinir ancak sanırım gerçek bu değil. Lazlar nerelerde yaşıyorlar daha çok Türkiye’de?
Özel olarak Rize’de Pazar, Ardeşen, Fındıklı, Çamlıhemşin; Artvin’de ise Hopa ve Arhavi’de yaşıyorlar Lazlar. Aynı zamanda 93 Harbi olarak adlandırılan 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşları sırasında önemli sayıdaki bir nüfus Türkiye dışındaki bölgelerden bir çok Laz gelip Türkiye’nin Batı bölgelerine, Adapazarı, Sapanca, Düzce gibi bölgelere yerleşmiştir. Bunlar bugün muhacir Laz köyleri olarak bilinen köylerde yaşarlar. Bunlar da kendi dil ve kültürlerini büyük ölçüde yaşatıyorlar. Tabi burada köyde kalanların kimliklerini yaşatma oranlarının çok daha fazla olduğunu söylemek lazım. Şöyle bir ayrım vardır bilirsiniz, toprak yolda yaşayan insanlar kendi kimliklerini, kültürlerini dillerini yaşarlar ancak yol asfalt olmaya başladığında kültürün yaşatılma oranı da aynı ölçüde düşer.
Özetle Lazlar, Sovyetler Birliği çökene kadar ciddi bir asimilasyona uğradılar Türkiye’de. Ancak şunu da not etmek lazım ki Osmanlı ülkesinde olsun, Cumhuriyet Türkiye’sinde olsun bir takım Laz aydınları ve Laz örgütleri çeşitli çalışmalar yapmışlardır. Ancak bunlar ne yazık ki açığa çıkarılmamıştır tam anlamıyla. Osmanlı dönemindeki çalışmalara örnek vermek gerekirse Hopalı Faik Efendi vardır mesela ilk Laz dili gramerini oluşturmuş olan. Bu çabalarından dolayı takibata uğramış olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Onun dışında İrfan Aleksiva adlı bir arkadaşımızın ortaya çıkardığı, Fındıklı’lı Ahmet Tevfik Kavaşise adlı aydının Lazca bir broşürü var. “Sevgili vatandaşlarım Lazlar” diye başlar o broşür. Bu metin daha sonra çeviri yazı olarak Lazi Yayınları tarafından da basıldı. Bu örnekler gösteriyor ki hem Osmanlı döneminde hem de Türkiye’nin baskı dönemlerinde tüm engellemelere rağmen Laz aydınlarının kültürlerine dair çalışmaları vardır.
Şu anda Türkiye’de yaşayan Lazların mevcut sorunlarını sormak istiyorum. Ne tür talepleri var Lazların ya da talepleri var mı?
Tabi ki Lazlar diğer halklarda olduğu gibi aynı ekonomik imkansızlıklara ve sıkıntılara sahipler. Hayat şartlarının mutlaka düzeltilmesi gerekiyor. Çünkü eskiden Lazistan sancağı denilen, şimdi Lazona dediğimiz yerde nüfus özellikle köylerde sürekli azalıyor. Şu anda Lazlar hem köylü, hem kentli, hem de İstanbul, Ankara, İzmir’de yaşayanlarla birlikte büyük kentli olarak yaşıyorlar. Fikri yapılarının da bu şekilde hem köylü hem kentli hem de büyük kentli olduğunu söyleyebiliriz. Kimlik mücadelesinde kalıcı başarılar elde edememelerinin sebebi de biraz buradan kaynaklanıyor.
Bu anlattıklarınızdan yola çıktığımızda Lazların Türkiye’deki siyasal süreçlere kendi kimlikleriyle katılım düzeyleri, daha net ifade edecek olursak siyasallaşma düzeyleri nedir?
Lazlar aslında tarihsel TKP’nin (Türkiye Kominist Partisi) önemli kadrolarını oluşturuyorlardı. Biliyorsunuz Sovyetler Birliği Güney sınırlarını güvence altına almak için genç Türkiye Cumhuriyeti ile iyi ilişkiler içerisindeydi ve onu küstürmek istemiyordu. Türkiye’nin iki seçeneği vardı, İngiltere ve Sovyetler Birliği. Bu iki büyük güç arasından tahterevalli politikası ile Ankara yönetimi işi götürdü. Bu süreçte bir de TKP gerçeği var. Sovyet Rusya hiç bir zaman Türkiye ile ilişkilerini bozmadı. Lenin döneminde de Stalin döneminde de, hatta bugünde böyledir bu. Türkiye ile Rusya Federasyonu ilişkilerini iyi tutmak istiyor çünkü komşu ülkeler.
Bu çerçevede tarihsel TKP’nin de Sovyet gölgesinde kalmış bir hareket olduğunu söyleyebiliriz açıklıkla. Sovyet yönetimi kendi etkisindeki TKP’nin Türkiye ile ilişkilerini bozmaması yönünde tedbirler almıştır. Dikkat ederseniz iki kuşak öncesinde TKP’li olanlar bir bakmışsınız CHP’li olmuşlar. Böyle bir proses de var.
Süreç içerisinde biliyorsunuz 1988 31 Ağustos’unda Sarp sınır kapısı açıldı. Bu sınırın açılmasıyla birlikte o tarafta kalan Lazlar ile bu tarafta kalan Lazlar arasında gidip gelmeler ve ilişkilenmeler başladı. 1937’de kapanan sınırın ardından ilk ilişkiler kuruluyordu bu dönemde. Daha sonraki dönemde pasaportsuz geçişlerin başlamasıyla Lazlar birbirleriyle ilişkilerini daha da artırdı. Bu dönemin etkisiyle Laz aydınları da, özellikle Avrupa’da, Almanya’da yaşayan genç aydınların içerisinde olduğu grup kendi kimliklerini yaşatmak için el yordamıyla da olsa bir şeyler yapmaya çalışırlar. Ve bu çabaların sonucunda bir alfabe hazırlandı. Gerçi Sovyetler Birliği’nde, Lazların kültürel hakları sahip oldukları dönemde Latin alfabesine dayalı bir alfabeleri vardı. Ancak Almanya’daki aydınların bundan haberleri yoktu. Esas itibariyle 1980’li yılların ikinci yarısından sonra Laz kimlik hareketinin yavaş yavaş ivme kazandığını görüyoruz. Bunlar genelde sol, sosyalist, Marksist grupların etkin olduğu hareketler. Bu çalışmalar hakkında çok fazla bir kaynak yok. Bunun sebebi bu grupların o dönem için illegaliteleri ve diğer kesimlerinde onları görmek istememesinden kaynaklanıyor.
Özellikle 2000’li yıllardan sonra Türkiye’deki etnik kimliklerin daha görünür olduklarını görüyoruz. Lazlar için de benzer bir süreçten bahsedebiliyor muyuz?
1993’de benimde içerisinde olduğum bir grup Ogni Dergisini çıkarttık. Ogni aslında Ognare yani duymak fiilinden geliyor. Ogni “duy” demek. Bu yayın organı altı sayı çıktı ama Lazlarda müthiş bir kimlik sıçramasına yol açtı. Lazcanın yazılamayacağını düşünüyordu insanların çoğu bu dönemde. Resmi ideoloji insanların beynini öyle bir dumura uğratmış ki Lazcanın yazılma ihtimalini bile yok sayıyorlardı.
Tabi bu çalışmalarla birlikte Kazım Koyuncu faktörü var. Ogni önemliydi ama Kazım Koyuncu ile birlikte bu kimlik bilinci daha da bir ivme kazandı. Çünkü Kazım Koyuncu yaptığı çalışmalar ile Lazcayı popüler bir dil haline getirdi. Koyuncu’nun kanser olup maalesef hayatını kaybetmesiyle birlikte Laz dilinin popülaritesi biraz daha fazlalaştı. Tabi Türkiye’de yapılan bütün bu çalışmalar siyasal söylemleri de içinde barındırıyor. Bütün sol grupların bunları sahiplenmeye çalıştıklarını görüyoruz mesela. Her biri kendi algıları üzerinden bu çalışmalar ile ilgili seksiyonlar oluşturmaya çalıştılar ve bu süreç bir şekilde devam ediyor.
Burada çok önemli bir şey yaşandığını da söylemek lazım. Laz Kültür Derneği kuruldu İstanbul’da, bunun yanı sıra Laz Enstitüsü açıldı . Arhavi’de Şkuni Berepe (Bizim Çocuklar) adlı Kültür, Sanat, Turizm derneği var. İrfan Aleksi adlı bir arkadaşımızın çıkardığı bir gazete var. Bunların dışında tabi internet ortamında Lazlar ile ilgili belki binlerce yayın var. Lazların yurt dışında hiç bir yerde özerk bölgeleri ve tabi özel hakları olmadığını düşündüğümüzde bu çalışmaların ne kadar zor olduğunu da görürsünüz. Türkiye’deki Laz aydınları bu çalışmaları emin olun tırnaklarıyla kazıyarak ortaya koydular. Bu insanlara bu yüzden ben ayrım yapmadan sonsuz saygı duyuyorum. Maalesef resmi ideoloji sadece insanların kimlikleriyle buluşmalarının önünde set olmadı, aynı zamanda aydınların birlikte hareket etme ihtimallerini de dumura uğrattı. Ciddi bir güvensizlik ortamı oluştu aydınlar arasında. Şu anda birbirinden farklı duran bir çok grup var ama zaman içerisinde bunlar birbirlerine yaklaşacaklar ve birlikte hareket etmeye başlayacaklardır, ben buna tüm kalbimle inanıyorum. Bu anlamda Lazların da politize olduklarını göreceğiz. Zaten politize olmalılar çünkü resmi ideoloji bir siyaset uygulayarak bütün kimliklere yok etmeye çalıştı. Bununla da ancak politize olarak mücadele edilebilir.
Geçtiğimiz yıllarda seçmeli ders olarak çeşitli dillerde eğitim verilmeye başlandı. Bu anlamda Lazcanın durumu nedir? Bu sınıflara ciddi bir rağbet var mı?
Bu gelişmeler geç de olsa AK Parti döneminde yaşandı. Ben kendi adıma AK Parti’ye müteşekkirim. Yaptıkları doğru, yanlış değil, ancak tabi ki yetersiz.
Seçmeli ders konusu Lazca açısından çok önemliydi. Bu, şu anlama geliyor: Türk devleti bu güne kadar yok saydığı, asimile etmeye çalıştığı bir halkı tanıdı. Ve onların kimliklerini, dillerini yaşatması noktasında da adımlar atıyor. Bu adımlar bu açıdan çok önemli. Tabi bu gelişmeler gönül isterdi ki 20’li 30’lu yıllarda olsun ve hem ortak anlaşma dilimiz Türkçe hem de yerel dillerimiz bu durumda olmasın. Türkçe hiç iyi bir durumda değil, yerel dillerimiz için de durum vahim. Ayrıca insanlarda da ortak anlaşma dilimizi reddetme gibi bir eğilim var son dönemde. Bu kesinlikle yanlış. Aynı nüfus cüzdanını taşımak durumundayız ve aynı ülkede yaşamak zorundayız sonuçta. Böyle şizofrenik bir yapı söz konusu. Ancak zannediyorum ki önümüzdeki dönemde bu sorunların daha da siyasallaşmasıyla ve geliştirilecek siyasi duruşlar ile birlikte daha da ileri adımlar atılacak.
Bu gelişmeler geç de olsa AK Parti döneminde yaşandı. Ben kendi adıma AK Parti’ye müteşekkirim. Yaptıkları doğru, yanlış değil, ancak tabi ki yetersiz. Bu 2 saatle olacak bir şey değil ve kesinlikle geliştirilmeli.
Lazların yaşadıkları bölgede, Lazona’da her ilçede sınıflar açıldı hatta bir kaç ilçede birden fazla açıldı. Sadece Hopa merkezde açılmadı. Biliyorsunuz Hopa sol grupların etkili olduğu bir yer. Benim Hopa’da yaşayan bu siyasal gruplardan arkadaşlarım var. Onlara “neden Lazcanın seçmeli ders olarak açılması için çaba harcamıyorsunuz?” diye soruduğumda aldığım cevap çok komik. “Bu uygulama Ak Parti zamanında gerçekleşti. Onun için biz bunu savunamayız ve bu konuda çalışma yapamayız” diyorlar. Buna rağmen Hopa merkezde olmasa da Çıhala dediğimiz yerde sınıf açıldı.
Sınıf açılan yerlerde insanlar bu sınıflara ciddi şekilde ilgi gösteriyorlar. Ben inanıyorum ki Lazlar ve Laz kimlik mücadelesi veren aydınlar olduğu sürece bu sorunların üstesinden gelinecek ve tarihsel yaralar birer birer sarılacaktır.
devam edecek…
Ali İhsan Aksamaz ile Söyleşi(2): “Sürpriz olabilir”
3 Haziran 2015, 09:32
Hazırlayan: Yusuf Altunok
ÇDP 2. Bölge Bağımsız Milletvekili adayı Laz yazar Ali İhsan Aksamaz ile yaptığımız söyleşinin ikinci bölümünde ÇDP’ye nasıl girdiğini, adaylığına Laz aydınların ve Laz seçmenin tepkisini ve seçim çalışmalarını konuştuk.
Yusuf Altunok: Yavaş yavaş siyasete ve milletvekili adaylığınıza gelelim istiyorum. Öncelikle neden ÇDP bünyesinde siyasete atılma kararı aldınız? Siyasete girme ve adaylık sürecinizi biraz anlatabilirseniz sevinirim.
Ali İhsan Aksamaz: Ben politikacı değilim, politika ile ilgilenmiyor muyum derseniz, tabi ki ilgileniyorum ama ben bir kültür adamıyım. Yazdığım, çizdiğim şeyler tabi ki politika ile de ilgili ama her hangi bir siyasi hareket yada grup ile ilgili şeyler değil. Aslında bir siyasi partiye girip yönetici olacağım yada ardından olursa bir de mebus olayım diye bir düşüncem yoktu. Biraz bu noktaya nasıl geldiğimi anlatmaya çalışayım. Şöyle bir durum var örselenmiş kimlikler konusu siyasi bir konu. Ben 1994 yılından beri Çerkeslerin çeşitli yayın organlarında yazıyorum. Yeni Kafkasya, Alaşara gibi yayın organlarında yazılarım çıktı. Hatta Çivi Yazılarından Kafkasya Yazıları diye bir dergi çıkarmıştık arkadaşlarla birlikte, onunda isim babasıyım. Ben hep Kafkasyalıların birliğini savundum. Çünkü Kafkasyalılar Türkiye’deki Arnavutlardan veya Kürtlerden farklı. Şöyle bir slogan var biliyorsunuz Yaşasın Halkların Kardeşliği diye. Bu çok absürt bir slogan. Kimse kusura bakmasın ama çok dişi bir ifade bu. Böyle sloganlarla olacak bir iş değil bu. Bundan 3-4 yıl önce Abhazların, Gürcülerin, Lazların, Çerkeslerin bir nüve yapı oluşturmaları konusunda çabalarımız oldu ancak akamete uğradı. Bunu kimler neden akamete uğrattı bilmiyorum açıkçası. Daha sonra bu çalışmaların bir aşamasında Halkların Demokrasi partisi girdi devreye. Partinin kuruluş aşamasında birileri bizimle de bağlantı kurdu.
Bunu sormayı düşünüyordum zaten. Siz Sol siyasetten geliyorsunuz ve HDP’de sol söylemleriyle bilinen bir parti. HDP ile ilgili görüşleriniz nedir?
Kürt sorunu daha önceden, yani 12 Eylül öncesi dönemde bir Türkiye sorunuydu. Türkiye’nin demokratikleşmesi konusuyla ilgili bir sorundu. 1920’li yıllarda Kürt dili anadil olarak eğitim hayatında olabilseydi Türkiye’de yaşadığımız sorunlar bu şekilde yakıcı bir şekilde yaşanmayacaktı örneğin. Ama Kürt sorunu artık bir Türkiye sorunu değil uluslararası bir sorun. Suriye, İran, Irak ve Türkiye’yi ilgilendiren bir sorun olmaktan hatta Kürtleri ilgilendiren bir sorun olmaktan bile çıktı şu anda. Uluslararası büyük aktörlerin bir sorunu artık Kürt sorunu. Konuyu bu çerçevede değerlendirmek lazım. Hatta HDP’nin ön nüvesini oluşturmak için Çerkes, Laz, Gürcü vs. aydınlarıyla yapılan bir toplantıda bir çok arkadaş da bu konudaki kaygılarını dile getirdiler. İşin trajik yanı bugün HDP’yi destekleyelim diye imza verenler de vardı o kaygılarını dile getirenler arasında. Bu konuya isim vererek daha detaylı girmek istemiyorum şu durumda.
Kürt sorunu Türkiye’nin sorunu olmaktan çıktığı için böyle bir sorunun tarafı gibi gözüken bir siyasi hareket içerisinde henüz kendi siyasal duruşlarını ve rüştlerini ispat etmemiş Çerkes, Abhaz, Laz ve Gürcü aydınlarının yan yana durmaları pek mantıklı olmazdı. Bende bu sebeplerle kendi adıma HDP ile birlikte durmadım. Ama buna rağmen Özgür Gündem gazetesinden makale istediklerinde makalelerimi gönderdim, hatta evvelki sene barış ile ilgili görüşlerimi sorduklarında da kendilerini cevapladım. Ki bunu manşetten de verdiler sağ olsunlar. Bunlara rağmen dediğim gibi Kürt hareketi artık uluslararası bir vizyon aldı. Biz Kafkasyalılarında o vizyon içerisinde olmadığımız açık. Yaşasın Halkların Kardeşliği gibi sığ ve dişi bir söylemin arkasına sığınırsak her yerde durabiliriz tabi.
ÇDP’yi bu anlamda sizin için cazip kılan nedir? Kısaca neden ÇDP?
Adaylıktan önce nasıl ÇDP’li olduğumdan bahsedeyim isterseniz. Bilindiği üzere Erol Kuşba benim çok eski arkadaşım, Abhazya’da tanışmıştık kendisiyle. O aradı beni ve bir siyasi hareket oluşturduklarını söyledi. Ki daha öncesinde de ÇHI sürecinde ben onların yanında kısmen yer almıştım. Çalıştaya vs. katıldım. Dolayısıyla bu çevre bana yabancı değil, hele Çerkesler hiç değil. Daha önce Jıneps Gazetesinde de makalelerim yayınlanmıştı zaman zaman. Bu sebeplerle böyle bir teklif gelince ben düşünmeden kabul ettim. Yani tam hazırmışım gibi değil de bir şeref saydım. Ankara’ya gittik ve kuruluşumuzu gerçekleştirdik. Şu anda da ÇDP’nin kurucular kurulu ve parti meclisi üyesiyim.
Adaylık konusuna gelince; ben aslına bakarsanız ÇDP’nin seçime gireceğini düşünmüyordum. Ancak beni arayarak seçimlere bağımsız adaylarla katıldıklarını ve beni de 2. Bölgeden düşündüklerini söylediler. Bende tabi ki şeref duyarım dedim ve kabul ettim. Adaylığım bu şekilde gerçekleşti özetle.
Bu süreçte Çerkes entelektüel grupları arasında belli problemler olduğunu da biliyorum. Ancak bu anlamda bir tarafın yanında durup diğer tarafa tabiri caizse nanik yapmanın da doğru olmadığını düşünüyorum. Biraz önce bahsettiğim gibi asimilasyon politikalarına karşı siyasal bir duruş sergilemek gerekiyor. Bugün bu ÇDP içerisinde gerçekleşti. Bu arada biraz espriyle söylemem gerekirse, ÇDP aslında bir Çerkes partisi değil. Adı Çoğulcu Demokrasi Partisi ama 37 Çerkes bir tek Laz ben varız. Partinin bu anlamda çoğulcu tarafını oluşturuyorum.
ÇDP bence önemli çünkü kimlik meselesinin siyasal bir konu olduğunu ve siyasal bir duruşla çözümlenmesi gerektiğini ortaya koydu. ÇDP doğru olabilir, yanlış olabilir bir çok eleştiri de getirilebilir ÇDP’ye ama işin böyle bir tarafı var. Bende bu sebeple ÇDP içerisinde yer aldım. Gönül isterdi ki Gürcülerde olsun Abhazlar da olsun, Pomaklarda olsun. Ama onlarda bu hareket içerisinde zaman içerisinde giriyorlar. Öyle duyuyorum ve biliyorum.
Kendi adıma söylemem gerekirse bu çevre içerisine yani ÇDP çevresine girince etrafımda bir sevgi yumağı buldum. Bu sevgi yumağı beni sarmaladı bir rüya gibi. Bu rüya bitsin istemiyorum açıkçası. Sadece İstanbul’da da değil Samsun’da Bursa’da falan da gittiğimiz toplantılarda çok ciddi bir teveccüh var ve bu çok sevindirici.
Adaylığınıza diğer Laz aydınlarının ve Laz seçmenin tepkisi nasıl?
Şöyle söyliyim, ben aktif olarak sosyal medyayı, özellikle Facebook ve Twitter’ı kullanıyorum. Sosyal medya üzerinden çok sayıda Laz Vakfı, Laz Derneği, Laz Entelektüelleri ile irtibatım var. Şimdiye kadar hiç bir Laz aydını bana sen kim oluyorsun, bu partiye neden girdin diye bir soru sormadı. Aksine benimle bu konuyu konuşan arkadaşlar, aydınlar fikri ve psikolojik olarak hep bana destek oldular. Yaptığım paylaşımları onlarda paylaştılar vs. Yani bu anlamda olumsuz bir şeyle karşılaşmadım, aksine desteklerini görüyorum. Şimdi el ilanlarımız da çıktı, onları dağıtıyoruz. Seçim aracımızla dolaştık ve bir çok kişiyle ve dernekle irtibat kuruyoruz bu süreçte ve genelde olumlu tepkiler alıyoruz.
Aday olduğum bölge Laz yoğunluğunun olduğu bir bölge. Daha öncede söylediğim gibi Lazlar hem köylü, hem kenti, hem de büyük şehirli. Bu anlamda Lazlar interneti çok iyi kullanıyorlar. Bizi de bir birlerine tavsiye ediyorlar sağ olsunlar. Bazı arkadaşlar tarafından şu kadar oy alınır, bu kadar oy anca çıkar gibi söylemlerde bulunuluyor. Genelde Çerkes arkadaşlardan şu kadar oy alınırsa başarı sayılır gibi söylemleri çokça duyuyoruz. Bunlar sübjektif değerlendirmeler açıkçası. Aslında mesele bu insanların Çerkes kimliği, Laz kimliği temelinde bir siyaset yapıyor olmaları sonuçta ve bu insanlara destek vermek lazım. Zaten kazanamazlar olmayacak demek de yanlış. Unutmamak gerekiyor ki hayat sürprizlerle dolu.
İkinci bölgede, yani sizin aday olduğunu bölgede milletvekili olmak için kaç oy almak gerekiyor?
Yaklaşık 80 bin civarında oy almak gerekiyor seçilebilmek için. Bu bölgede 12 tane ilçe var. Bu bir kadro ve örgüt meselesi, dayanışma meselesi nihayetinde ama eğer iyi çalışılırsa pekala alınabilir bir oy oranı bu. El ilanlarımızı bastırdık. Bu el ilanlarında kısa bir otobiyografimiz ve kazanabilirsek takipçisi olacağımız konular var. Elimizden geleni yapıyoruz. Önemli olan kimlik mücadelesi yapan bir siyasi yapı içerisinde adım atmak zaten. Kabe’ye gitmeye çalışan topal karınca hikayesinde olduğu gibi aynen. Bu anlamda pekala sürpriz olabilir, ben buna inanıyorum.
Sokaktaki, daha doğrusu propaganda çalışmalarınızdaki tepkiler nasıl?
Olumlu. Yani ben şimdiye kadar neden uğraşıyorsunuz diyenine rastlamadım. Ama şöyle bir durum söz konusu. Mesela bana bazı arkadaşlarım neden MHP’den aday olmuyorsun diye sordular. Yada neden Vatan Partisinden, HDP’den, Ak Parti’den aday olmuyorsun diyenler oldu. Ama mesela kimse neden CHP’den aday olmuyorsun diye sormadı. Ama genelde olumlu tepkiler aldığımızı söyleyebilirim.
Aslında ben sormak istediklerimin neredeyse tamamını sordum. Son olarak sizin eklemek istediğiniz bir şeyler varsa onları da alabilirim.
Söyleşimiz sırasında kimseyi direk hedef alarak kızdıracak bir şeyler söylememeye çalıştım. Buna özellikle dikkat ettim umarım başarılı olmuşumdur. Ama ben isterdim ki basın yayın hayatında olan bazı arkadaşlarımızın en azından benim e-posta yoluyla da olsa görüşlerimi alsınlar. Maalesef olmadı ama belki bundan sonra olur yada belki seçilirsek olur.
Bizim Laz aydınları olarak üzerinde durduğumuz iki üç konu var bu vesileyle onları dile getirmek isterim. Bunlardan birincisi Düzce Üniversitesinde Çerkes Dili Edebiyatı olduğu gibi Laz Dili Edebiyatı bölümünün açılması. Bunu bütün Laz aydınları olarak çok arzu ediyoruz. Bunun dışından Abhaz Dili Edebiyatı bölümünün açılması da çok önemli. Ayrıca TRT’nin 7/24 Lazca yayın yapması konusunda da çaba harcamamız gerekiyor ki buda Laz aydınları olarak çok arzuladığımız bir şey. Birde seçmeli derslerin saatlerinin artırılmasını istiyoruz.
Siyasal olarak Lazların, Gürcülerin, Abhazların ve Çerkeslerin bir arada durmaları gerekiyor çünkü bu sorunlar hepimizin ortak sorunları. Var olan bir siyasal harekete eklemlenmek durumunda olmamaları gerekiyor. Çünkü ben HDP’yi destekliyorum yada HDP’yi destekleyin demek biraz kolaycılık oluyor. Daha doğrusu elini taşın altına koymamak oluyor. Birde ikide bir Kafkasya konusunu gündeme getirmek bence mantıksız. Kafkasya tabi ki önemli ama ben Çerkeslerin de diğerlerinin de Kafkasya’ya yoğun olarak gidip orada etkili bir nüfus oluşturabileceğine inanmıyorum. Bu anlamda Türkiye’de kimlik mücadelesinden kaçmanın bir yolu HDP’ye oy verin demekse bir diğer yolu da Kafkasya konusunu fazlaca ön plana çıkarmaktır. Sonuçta biz burada yaşıyoruz. Eğer biz burada kimliklerimizi yaşatabilirsek bunun Kafkasya’ya devamlı Kafkasya’yı gündemde tutmaktan çok daha fazla faydası olacağı kanaatindeyim. Bu söylediklerimin tamamı ÇDP’nin kurumsal görüşü değil tabi ki benim kişisel görüşlerim.
Sorularımı cevapladığınız için çok teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim sesimi duyurmama aracı olduğunuz için.




"TÜRKİYE'NİN ANADİLİ ZENGİNLİĞİ" / "TURKİAŞİ NANANENAŞ XAMPOBA"

   "TURKİAŞİ NANANENAŞ XAMPOBA" Baba çkimi Faik Aksamazis…   GOʒ̆OTKVALE Nananena, p̆olit̆ik̆uri var adamuri ar tema ren...