Gürcü Aydınları’nın Yayıncılık Faaliyetleri
Bu
makalemde sizlere Türkiye’deki “Çveneburi”/ “Gürcü” Aydınları tarafından
yayımlanmış süreli/ süresiz yayınlar ve içerikleri ile “Kültürel Otonomi”
yönelimli faaliyetleri hakkında kısaca bilgi vereceğim.
Gürcüler;
Megreller, Lazlar, Svanlar ve Abhazlar gibi “Trans/ Kafkasya”nın yerli
halklarındandır. (16. yüzyılda) Gürcüler’in yaşadıkları topraklar da “Safevî/
Pers/ İran” Şahları ile Osmanlı Sultanları’nın çatışma ve hâkimiyet alanları
içinde kaldı. Sonraki dönemlerde ise, bu topraklar “Safevî/ Pers/ İran”
Şahları, Osmanlı Sultanları ve Rus Çarları’nın çatışma ve hâkimiyet alanları
içinde kalacak ve zaman içinde “Trans/ Kafkasya”daki bugünkü siyasî sınırlar da
ortaya çıkacaktı.
Bugünkü Türkiye Müslüman Gürcüleri’nin bir
kısmı, yaşadıkları Doğu Karadeniz Bölgesi’nin yerlisidir. Türkiye Müslüman
Gürcüleri’nin bir diğer kısmı ise muhacirdir; kanlı savaşlarla Osmanlı
Sultanı’nın toprakları Rus Çar’ının topraklarına dönüşünce muhacir oldular. Müslüman “Çveneburiler”/ “Gürcüler”, Müslüman
Lazlar gibi 1828-1829
Osmanlı-Çarlık Rusyası Savaş’ından ve 1877-1878 Osmanlı- Çarlık Rusyası
Savaşı’ndan (93 Harbi’nden) sonra, Çarlık Rusyası’nın eline geçen topraklardan
ayrılarak muhacir olmak zorunda kaldılar. Osmanlı-Çarlık Rusyası Savaşları
sırasında Müslüman Gürcü ve Lazlar Osmanlı Sultanı’nın, Ortodoks Hıristiyan
Gürcü ile Ermeniler de Rus Çarı’nın “doğal müttefiki”ydiler.
“ჩვენებური /
Çveneburi”, Osmanlı Ülkesi’nin/ Türkiye’nin Müslüman Muhacir Gürcülerinin
kendilerini tanımlamak için kullandıkları bir adlandırmadır. “ჩვენებური /
Çveneburi”, Gürcüce bir adlandırma; Türkçe’de “bizden olan” anlamına geliyor.
Muhacir
Müslüman Gürcüler’in, “ჩვენებური / Çveneburi” adlandırmasını
kendilerini hem Rus Çarı’nın topraklarında yaşayan Ortodoks Hırıstiyan Gürcülerden, hem zamanın başkenti İstanbul’da yaşayan
Katolik Hıristiyan Gürcülerden ve hem de Osmanlı Sultanı’nın topraklarında
yaşayan yerli diğer Müslüman Gürcülerden farklı olduklarını vurgulamak için
kullandıkları da kabul ediliyor. “ჩვენებური /
Çveneburi” adlandırması günümüze kadar zaman ve mekân içinde farklı anlamlar
yüklemeleri de yapılarak kullanılıyor.
1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı
sonrasında Osmanlı Sultanı’nın toprakları Rus Çarı’nın toprakları haline
dönüşünce “მესხეთ-ჯავახეთი/ Meskhet- Cavakheti”de yaşayan Katolik Hıristiyan Gürcüler de, Müslüman
“Çveneburiler”/ “Gürcüler” gibi Osmanlı Ülkesi’ne muhacir gelmek zorunda
kaldılar.
3 Kasım 1839- Tanzimat
Fermanı’yla, Osmanlı Ülkesi’nin diğer Hıristiyanları gibi, Katolik
Hıristiyan Gürcüler de “kurumsal olarak” örgütlendiler. Kendisi de muhacir
Katolik Hıristiyan bir Gürcü olan Papaz პეტრე ხარისჭირაშვილი/ P̆et̆re
Xarisç̆iraşvili’nin çabalarıyla zamanın başkenti İstanbul’un Şişli semtinde “Bomonti
Gürcü Katolik Kilisesi ve Manastırı” kuruldu. 1870’de “Bomonti
Gürcü Katolik Kilisesi ve Manastırı” bünyesinde bir de matbaa faaliyete geçti.
Osmanlı
Ülkesi’nde 23 Temmuz 1908’de 2. Meşrutiyet Yönetimi’nin ilânıyla birlikte, Katolik
Hıristiyan Gürcü Aydınları da “Kültürel Otonomi” alanında zamanın başkenti
İstanbul’da adımlar attı. შალვა ვარდიძე/ Şalva Vardiže, “Bomonti Gürcü Katolik Kilisesi ve
Manastırı” bünyesinde “Gürcü
Kulübü” adıyla bir dernek kurdu ve ardından 1914’te bir “Gürcü Okulu” açmak
için Osmanlı Devlet Kurumları’dan gerekli izinleri aldı. Kimi Müslüman Gürcü
Aydınları’nın da bu “Kültürel Otonomi” çabaları içinde yer aldığı biliniyor. Bu
“Gürcü Okulu”nda okutulmak üzere “პატარა ქართული ანბანი/ P̆at̆ara Kartuli Anbani/ Küçük Gürcü Alfabesi” de
hazırlanır. Kimi Müslüman Gürcü Aydınları’nın da destek verdiği İstanbul
merkezli Katolik Hıristiyan Gürcü Aydınları’nın bu “Kültürel Otonomi” çabaları,
1. Dünya Savaşı’nın başlaması ve seyri sebebiyle başarılı olamaz.
Tek Parti
Hükümetleri’nin Türkiye’nin diğer anadillerine karşı uyguladıkları
asimilasyoncu politikalar, anadilleri “Gürcüce”yi bilip konuşanların sayısının
hızla azalmasına yol açan en önemli faktördür.
Bunun yanı sıra Türkiye’de kapitalist üretim ilişkileri ile iletişimin
gelişimi ve “Gürcüler”in/ “Çveneburiler”in köylerinin de bu üretim ilişkilerine
ve iletişimine hızla doğal entegrasyonuyla anadilleri “Gürcüce”yi bilen ve
konuşanların sayısında daha da hızlı bir azalma olacaktı. “Gürcüce”yi
konuşanların sayısındaki azalmanın bir diğer önemli sebebi de, 1960’ların ikinci yarısından itibaren süresiz/ süreli
yayınlar yapan Türkiye’deki “Gürcü”/ Çveneburi” Aydınları’nın kendi anadillerini
küçümseyerek sahip çıkmamaları ve yalnızca Gürcistan’ın resmî ideoloji ve resmî
tarih tezlerinin savunuculuğuna soyunmalarıdır. Oysa Gürcistan kendi
mecrasında, Türkiye’deki
bu “Gürcü”/ Çveneburi” Aydınları’ndan önce de vardı, onlardan sonra da var olacaktı.
Türkiye’deki “Gürcü”/ Çveneburi” Aydınları havanda
su dövmüş oldular.
Osmanlı Ülkesi’ndeki/ Türkiye’deki
“Gürcü”/ Çveneburi” Aydınlarının geçmişteki “Kültürel Otonomi” yönelimli yayın,
çaba ve mücadeleleri unutulur.1960’ların ikinci yarısına kadar Türkiye’de “Gürcü”/ Çveneburi” Aydınları’nın varlığından
söz edilemez.
Türkiye’de “çok- partili” sisteme
geçilmesiyle birlikte, 1950’li yılların başlarından itibaren Çerkes
Aydınları’nın/ Kuzey Kafkasyalı Aydınlar’ın dernekler kurmaya, örgütlenmeye ve
süreli yayıncılık faaliyetlerine başlamaları, eğitim- öğretim görmüş ancak
hemşehrilik ilişkileri içindeki kimi “Çveneburi”/ “Gürcü” gençlerini de
derinden etkiler. Bu “Çveneburi”/ “Gürcü” gençlerinin ne Osmanlı Ülkesi’ndeki/
Türkiye’deki “Gürcü”/
Çveneburi” Aydınlarının geçmişteki “Kültürel Otonomi” yönelimli yayın, çaba ve
mücadelelerinden, ne Gürcü Tarihi’nden ve ne de “Gürcü Alfabesi”nden
haberleri vardı. Birbirlerinin varlıklarından da habersiz bu “Çveneburi”/
“Gürcü” gençlerden bazılarının yolları ilerde “bir şekilde” kesişecek ve
birbirleriyle tanışacaklardı.
“Çveneburi”/ “Gürcü” Aydınlardan bazıları
ilerleyen zaman diliminde, Çerkes
Aydınlar’ın/ Kuzey Kafkasyalı Aydınlar’ın çıkarttıkları “Kafkasya- Kültürel Dergi” gibi süreli yayınlarda
“Gürcüler hakkında” makaleler yazacak, sonra da kendileri süreli/ süresiz
yayınlar çıkartacaktı.
1960’lı
yılların ikinci yarısından itibaren “Çveneburi”/ “Gürcü” Aydınlar yazdıkları ve
Çerkes Aydınları’nın/ Kuzey Kafkasyalı Aydınlar’ın çıkarttıkları dergilerde
yayınlatma imkânı buldukları makalelerinde olsun, daha sonraki dönemlerde de
bizzat kendilerinin çıkarttıkları süreli/ süresiz yayınlarda olsun, esas olarak
Türkiye’deki Çveneburilerin/ “Gürcülerin” anadillerini yaşatmak için değil,
fakat yalnızca “Gürcistan”, “Gürcistan Tarihi” ve “Gürcü Alfabesi”ni Türkiye’de
tanıtmak için canla başla çalışırlar. Üstelik bu yeni dönem “Çveneburi”/ “Gürcü” Aydınlar, Osmanlı
Ülkesi’nde/ Türkiye’de kendilerinden önce yapılmış “Kültürel Otonomi” yönelimli
süresiz yayın faaliyetlerinden de habersizdirler ve Türkiye’de anadilleri
Gürcüce’yi yaşatmak gibi de bir amaçları yoktur.
“Çveneburi”/
“Gürcü” Aydınları, 1968’de yeni bir yola girerler; İstanbul’da “Gürcüstan” adlı
kitap yayımlarlar. Kitabın “Önsöz”ünde şu cümlelere de yer verilir:
“(…)
Gürcüstan’ın başkenti Tiflis Üniversitesinde de Türkoloji okutulmaktadır.
Türkiye’ye komşu tüm ülkeler Türkiye’yi yakından tanımak çabası içinde iken,
burada böyle çalışmalar olmayışı düşündürücüdür.
İşte bu
eksiklik yüzünden Gürcüstan ve Gürcüler hakkında eksik ve yanlış bilgilere
sahip bulunulmaktadır. Biz bu çalışmamızda Gürcüstan üzerine bilimsel
araştırmalara dayalı bir bilgi demeti sunmak istiyoruz. Çalışmamız bir
araştırma denemesidir. Hazırlanırken birçok güvenilir bilimsel eserlerden
yararlanılmış, tercümeler yapılmıştır.
Çalışmamız
bilimsel ve kültürel olup, politik amaç taşımamaktadır. (…)
Bu
çalışmamla, barışsever, konuksever, mert ve güzel insanlar ve zengin tabiat
ülkesi Gürcüstan’a pencere açarak orayı kandil ile aydınlatmaya çalıştım. (…)”
“Gürcüstan”
adlı bu kitap, bir yandan Gürcistan’ı, “Gürcistan Tarihi’ni ve “Gürcü
Alfabesi”ni tanıtıyor ve övüyor, öte yandan da Gürcistan’ın SB’nin/
Sovyetistan’ın onbeş birlik cumhuriyetinden biri olduğunu unutarak, Gürcüce’nin
Gürcüstan’da SB/ Sovyetistan döneminde yaygınlaştırıldığı ve kendisine has
alfabesinin kullanmasına bile izin verildiğinden habersiz, fakat açıkça “Rus”,
SB/ “Sovyetistan” ve საქართველოს საბჭოთა სოციალისტური რესპუბლიკა/ Gürcistan Sovyet Sosyalist
Cumhuriyeti düşmanlığı yapar.
“Gürcüstan” adlı
kitap; “Kartveli” terimini okuyucuya tanıtma çabasına da girer. Bu terimin
kaynağını “kendince” anlatmaya çalışır. Ancak “Kartveli” teriminin ne zaman
ortaya çıktığı ve bu terimin çıktığı dönemde kimleri kapsadığı konusuna açıklık
getiremez. Buna rağmen, “Kartveli” teriminin bilinmeyen zamanlardan beri
“Gürcü”/ “Georgian” terimiyle eş anlamlıymış gibi de göstermeye çalışarak
Megrelleri, Lazları ve Svanları da yine bu bilinmeyen zamanlardan beri bu
“Kartveli” tanımı içine katar. “Gürcü”yü bazen “Kartveli” ile eş anlamlı, bazen
de “Kartveli” boyu olarak gösterir.
Bu konuyu
“Çveneburi”/ Gürcü Aydınlarından (GKM)/ “Gürcü Kültür Merkezi” emaktarından Nevzat Kaya’ya sordum. Nevzat
Kaya şu önemli tespitlerde bulundu:
“Bizim atalarımız Kartvel kelimesini
bilmezler. Çünkü o zaman böyle bir adlandırma yoktur. Türkiyeli Gürcüler ve
benim için Kartvel tanımı; Laz-Megrel ve Svanları inkâr ve asimilasyonu içeren
bir durum söz konusu olmasa, sorun teşkil etmezdi. Ulusal bir bakış açısına
sahip biri değilim. Fakat her ulusun bir ismi olacağına göre, bunun ne olduğu
tartışma konusu edilemez. Fakat bu Kartvel kavramı, Laz-Megrel ve Svan
kardeşlerimizi inkâr ve asimilasyonunu içerdiği için ve bu durum ortadan
kalkmadığı, kaldırılmadığı sürece, Kartvel tanımını hem kendi açımdan kabul
etmem, hem de kabul edilmemesi yönünde görüş bildiririm, çaba harcarım.”
Yine bu konuda “Çveneburi”/
Gürcü Aydınlarından araştırmacı-yazar Murat Kasap’tan da görüş aldım. Murat
Kasap da Gürcü ve Lazların kardeşliğine ve Gürcüce ve Lazca’nın Türkiye’de
yaşatılmasının önemine vurgu yapıyor:
“Burada Laz Gürcü’den, Gürcü
Laz’dan gelmiştir gibi polemikler ile uğraşmaktansa, kültürümüze nasıl
yaşatırız, dilimizi nasıl koruruz, yeni nesillere aktarırız diye çalışmalıyız.
Burada ideolojiler bir yana bırakılmalıdır. Özellikle halkımızın kabul
etmeyeceği bir takım diktalardan vazgeçip, göç eden atalarımızın hatıralarına
sahip çıkmalıdır. Göç eden Muhacirlerin dilekçelerini kitabımızda yayınladık,
görüyoruz ki onlar Soğuk Savaş döneminde bize dikta ettirilmek isteyen bir
anlayış üzerine göç etmemişler. Bu hususlar da göz önüne alınarak ifadelerimizi
ona göre kullanmalıyız. Toplum ile ters düşündüğüzde kabul görmeniz mümkün
olmayacaktır. Köyleri gezdiğimiz zaman bunu net bir şekilde görüyoruz; ahalinin
bahsettiğiniz polemiklerle hiç alâkası yok.”
“Gürcüstan” adlı kitap; Megreller, Lazlar,
Svanlar ve Abhazlar gibi Gürcüler’in de yaşadıkları toprakların en azından
yakın tarihte önce “Safevî/ Pers/ İran” Şahları ile Osmanlı Sultanları’nın
çatışma ve hâkimiyet alanları içinde, sonra da “Safevî/ Pers/ İran” Şahları,
Osmanlı Sultanları ve Rus Çarları’nın çatışma ve hâkimiyet alanları kaldığını
gözlerden kaçırır. Megreller, Lazlar, Svanlar’ın taa tarihin ilk günlerinden
beri “Kartveli”/ “Gürcü” oldukları ve “Sakartvelo”da/ “Gürcüstan”da
yaşadıklarını döne döne dile getirir. Modern “ulus-devlet” teorilerine
öykünür.
“Gürcüstan”
adlı kitap, Gürcüce’nin lehçeleri’nden/ diyalektlerinden hiç söz etmez. Bunun
yerine Gürcüce’den farklı, ancak Gürcüce’ye kardeş olan dilleri, yani Lazca’yı,
Megrelce’yi ve Svanca’yı Gürcüce’nin lehçeleri/ diyalektleri olarak lânse etme çabasına
girer.
“Gürcüstan”
adlı bu kitapla başlayan Gürcistan’ın resmî ideoloji ve resmî tarih tezlerinin
aktarıcılığı, “Çveneburi”/ “Gürcü” Aydınları’nın Türkiye’deki süreli/ süresiz
bütün yayınlarında da milim sapmadan günümüze kadar devam ettirilir.
“Gürcüstan”
adlı bu kitap, zamanın Türk ve Çerkes Aydınları’ndan açıkça tepki görür.
Fahrettin Kırzıoğlu ve Osman Çelik de makaleleriyle “Gürcüstan” adlı bu kitabı eleştirirler.
“Çveneburi”/ “Gürcü” okuyucuların yanı sıra Çerkes, Abhaz- Abaza, Laz okuyucu
da “Gürcüstan” adlı bu kitapta yazılanlarla hayrete düşer. Kitap hakkında dava
açılır. Bir süre sonra dava düşer.
Kitap hakkında açılan dava sebebiyle,
Türkiye’deki “Çveneburi”/ “Gürcü” Aydınları sessizliğe bürünürler. Ancak bu
dönemde Gürcüstan’dan kimi yazarların birkaç kitabını Türkçe’ye çevirirler ve
yayımlatırlar.
“Çveneburi”/ “Gürcü” Aydınları, “Gürcüstan” adlı kitaba gelen haklı/ haksız
eleştiri ve tepkilerden oldukça ürkerler ve yayınladıkları kitabı savunma
cesareti gösteremezler. Mart 1977’de, Türkiye’deki “Çveneburi”/ “Gürcü”
Aydınları Türkiye’de değil, fakat İsveç’te, Stokholm’de yeni bir başlangıç
yaparlar. ჩვენებური (კულტურული კრებული)/ “Çveneburi/
(K̆ult̆uruli K̆rebuli)” adıyla bir derginin ilk sayısını yayımlarlar.
“Çveneburi Kartveloji Dergisi, “İsveç Gürcü Kültür Derneği”nin yayın organıdır.
Derginin “Çıkarken” başlıklı makalesinde şu satırlara da ver verilir:
“ (…) Avrupa
ya da Türkiye’de yaşayan çok sayıda Türk okuyucu Gürcüstan’dan söz edecek
Türkçe bir dergi çıkarılmasını diliyorlar. Bu eğilimi göz önüne alarak
çalışmalar yaptık. Sonunda elinizdeki bu dergiyi sunmağa karar verdik.
Dergimiz, politika yapmaksızın, Gürcüstan’ın tarihi, edebiyatı, sanatı, sporu,
folkloru, ekonomisinden kararınca bilgiler vermeye çalışacaktır. Hangi ülkeden
olursa olsun, ÇVENEBURİ, tüm Kartvelolog, Kafkasolog ve amatör yazarların
yazılarına açıktır. Dergimizde, Gürcü, ve Laz’lardan başka Çerkes, Abhaz ve
öbür kardeş halklara değin yazılara olanaklar ölçüsünde yer verilecektir. (…)”
“İsveç Gürcü
Kültür Derneği”nin yayın organı
“Çveneburi Kafkasoloji Dergisi”nin 2-3. birleşik sayısı 1977’de ve 4-5.
birleşik sayısı da 1978’de yine Stokholm’de yayımlanır. Daha sonra
“Çveneburi”nin 6-7. Birleşik sayısı 1979’da Bursa merkezli olarak İstanbul’da
yayımlanır. Derginin İstanbul’da yayımlanmasına ilişkin olarak yapılan
açıklamada şöyle denir:
“Sayın
Okuyucu,
“Çveneburi”
Dergisi, yayın hayatına başladığı 1977 yılından beri düzenli olmamakla birlikte
aralıksız çıkmaktadır. Bildiğiniz gibi, İsveçte basılıyor, oradan da Türkiye,
Gürcüstan, Almanya, Fransa, Amerika vb. ülkelere dağıtılıyordu. Okuyucusunun
büyük bir kesimi Türkiye’de bulunduğundan posta ücreti çok tutuyordu. Bu ve
benzeri nedenlerle bundan böyle Türkiye’de yayınlanmasına karar verildi. (…)
Türk, Gürcü
ve Kuzey Kafkasyalı okuyucularımız arasında devrimci bir yol izlememizi
önerenler bulunmaktadır. Ne var ki çoğu kültürel yayın olmak hususundaki
tutumumuzu onaylayarak takdir ve teşekkürlerini belirtmektedirler.
Bu vesileyle
bir kez daha vurgulamak isteriz ki komşumuz Gürcüstanı ve olanaklar ölçüsünde
öbür Kafkas Halklarını kültürel yönlerden tanıtmaktan başka bir düşüncemiz
yoktur. (…)”
12 Eylül 1980
Askerî Darbesi birçok yayın organı gibi “Çveneburi Dergisi”nin yayınlama
şartlarını da ortadan kaldırır. 12 Eylül 1980’den başlamak üzere SB/ Sovyetistan’ın
çözülüşüne kadar geçen süre boyunca, neredeyse on üç yıl gibi bir süre boyunca
“Çveneburi”/ “Gürcü” Aydınları sessizliğe bürünürler.
14 Ağustos
1992’de “Gürcistan-Abkhazya Savaşı”nın başlaması ve yine 1992’de İstanbul’daki
Laz Aydınları’nın “Laz Enstitüsü”nün kuruluş çalışmalarına girişmesi,
“Çveneburi”/ “Gürcü” Aydınları’nı “Çveneburi Dergisi”ni 13 yıl sonra, 1993’de
yeniden çıkartmaya yöneltir.
“ჩვენებური კულტურული კრებული/
Çveneburi/ K̆ult̆uruli K̆rebuli/ Çveneburi Kültürel Dergi’nin 1.(8.) Ocak-
Şubat birleşik sayısı on üç yıl sonra, 1993’de Bursa merkezli olarak
yayımlanır. Ancak SB/ Sovyetistan yıkıldıktan sonra yayımlanabilen “Çveneburi
Dergisi”nin bu sayısındaki “Çıkarken” başlıklı yazıda şu satırlara da yer
verilir:
“Şanver AKIN
(Tevzadze)nin girişimi ile İsveç Gürcü Derneği yayın organı olarak 1977’de
1’inci sayısı, aynı yıl 2’nci ve 3.üncü sayıları bir arada, 1978’de 4’üncü ve
5’inci sayıları bir arada ve Türkçe olarak yayınlanan Çveneburi Dergisi, son
olarak (Sahibi ve sorumlu yönetmeni) Ahmet ÖZKAN (Melaşvili) tarafından 6’ncı
ve 7’nci sayıları bir arada 1979’da İstanbul’da basılmıştı. (…)
Değerli bazı
hemşehrilerimizin katkıları ile hazırlanan; Gürcü kökenli T.C. vatandaşının
gözü, kulağı ve sesi olacak ÇVENEBURİ’nin kapıları, tüm profesyonel ve amatör
yazar, araştırmacı, şair, derlemeci ve çevirmenlere açıktır.
13 yıl aradan
sonra, yine birlikte olabilmenin heyecanı ve sevincini paylaşmaya ne
dersiniz?..
Oldukça uzun
süren çalışmalardan sonra bizler ancak hazırlanabildik. Peki, ya sizler?.. (…)
Sistemin
farklılığından kaynaklanan 70 yıllık kahrolası duvarlar yıkıldı… (…)
Bizlere düşen
görev, atalarımızın devleti ile bizim devletimiz arasında güçlü dostluk
ilişkilerinin kurulmasına katkıda bulunmaktır. (…)”
“ჩვენებური კულტურული კრებული/
Çveneburi/ K̆ult̆uruli K̆rebuli/ Çveneburi Kültürel Dergi, 1993/ 2-3.
sayısından itibaren İstanbul merkezli olarak yayımlanır ve artık Türkiye’de
internet yayıncılığının yaygınlaşmasına paralel olarak da 2006’da çıkan 58-59.
sayısıyla yayınını sonlandırır.
(Yeni)
Çveneburi Kültürel Dergi’nin 1993/ 1.(8.) Ocak- Şubat birleşik sayısında yer
alan “Gürcüce’yi Nereden Biliyorsun?” başlıklı makale, kendilerine yalnızca Gürcistan’ı tanıtma rolü
biçen “Çveneburi”/ “Gürcü” Aydınları’nın başarısız olduklarını da bilmeden
gözler önüne sermiş olur.
Türkiye’deki “Çveneburi”/ “Gürcü”
Aydınları’nın yayımladığı bir diğer süreli yayın “მამული კულტურული ჟურნალი”/ Mamuli Kültürel Dergi” adını taşıyor. Mamuli
Kültürel Dergi”, 1997’den
1998’e kadar İstanbul merkezli olarak
yayımlandı.
“Mamuli
Kültürel Dergi”nin 1. sayısında şu satırlara yer veriliyor:
“
… Çveneburi, 1977 yılında İsveç’te çıkmaya başlamış ve son sayısı 1979’da
İstanbul’da basılmış. Ocak 1993’de yeniden yayımlanan Çveneburi, eski
Çveneburi’nin mirasını devralmıştı.
Şimdi
ilk sayısıyla tanıştığınız Mamuli, bir kültür dergisi olarak yayımlanıyor.
Gürcü
Kültürünün yanı sıra Kafkasya’nın yerli halklarının kültürünü tanıtmayı da
amaçlıyor. Üç ayda bir yayımlanacak olan Mamuli, Kafkasya’daki siyasal
gelişmelere de ışık tutacak yazılara da yer verecek.”
“Çveneburi”/
“Gürcü” Aydınları’nın Türkiye yayımladığı son süreli yayın “ფიროსმანი/ Pirosmani” adını taşıyor. “ფიროსმანი/ Pirosmani” 2007’den 2010’a kadar (Türkçe ve
Gürcüce’nin Gürcüstan’da konuşulan Kartli (Kartluri/ ქართლური) lehçesi/ diyalekti ile) iki dilli olarak
yayınlandı.
Artvin’de
yerli olan Gürcüler, Gürcüce’nin იმერხევული/ İmerkhevi lehçesini/ diyalektini; 93 muhaciri “Çveneburiler”/ “Gürcüler” ise,
Gürcüce’nin აჭარული/ Aç̆ara lehçesini/ diyalektini konuşmalarına
rağmen, “Çveneburi Dergisi” de, “Mamuli Dergisi” de, “Pirosmani Dergisi” de
Türkiye’de konuşulan Gürcüce’nin bu lehçelerini/ diyalektlerini yok saymış ve
yalnızca Gürcüce’nin Gürcistan’da konuşulan
ქართლური/ Kartluri
lehçesiyle/ diyalektiyle Gürcüce metinler yayınlamıştır; üstelik de Türkiye
“Çveneburileri”ne/ “Gürcüleri”ne tamamen yabancı olan “Kartuli Anbani”/ Gürcü
Alfabesi’yle!
“Çveneburi”/ “Gürcü” Aydınları, 1968’de
İstanbul’da yayınlanan “Gürcüstan” adlı kitapla başlayarak “Çveneburi
Dergisi”nde de, “Mamuli Dergisi”nde, “Pirosmani Dergisi”nde de hep aynı
çizginin temsilcisi oldular; izledikleri yayın politikasında “Rus” ve “Sovyet
Düşmanlığı”nı hep öne çıkardılar. SB/ Sovyetistan’ın yıkılışından sonra
Gürcüstan’da haklarını arayan Abhaz, Megrel ve Laz Aydınları’nı da “Ruslar’ın
böl-yönet politikası”nın kuklaları olarak yaftaladılar. Türkiye’de diğer
halklarla birlikte yaşadıklarını unutarak, Türkiye’nin demokratikleşmesine ve
“Halkların Kardeşliği”ne gerçek anlamda katkı sağlamak yerine, Türkiye’de
Gürcistan’ın resmî ideoloji ve resmî tarih tezlerinin de temsilciliğini
üstlendiler.
“Çveneburi”/ “Gürcü” Aydınları, izledikleri
yayın çizgisiyle, yalnızca Türkiye’deki Kuzey Kafkasya Kökenli Aydınlar/ Çerkes
Aydınlar/ Abkhaz Aydınları ile kendi aralarında ciddî husumet yaratmakla
kalmadılar, Türkiye’deki Laz Aydınlarını da karşılarına aldılar.
Türkiye’deki “Çveneburi”/ “Gürcü” Aydınları; Gürcüler, Lazlar, Megreller ve Svanlar
akraba halklar olmalarına rağmen, Lazları, Megrelleri ve Svanları Gürcü boyu
olarak gösterip yok saydılar. Gürcü Dili, Laz Dili, Megrel Dili ve Svan Dili
akraba diller olmalarına rağmen, Laz Dili’ni, Megrel Dili’ni ve Svan Dili’ni
Gürcü Dili’nin önemsiz lehçeleri/ diyalektleri, köy/ ev konuşması olarak
gösterip küçümsediler. Lazca ve Megrelce’nin Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nde bir zamanlar “Kültürel
Otonomi”ye sahip dillerden olduğuna da görmezden geldiler. Bu Kültürel
Otonomileri; “Rusların, Gürcü Ulusunu bölme plânı” olarak itibarsızlaştırmaya
çalıştılar.
“Çveneburi”/ “Gürcü” Aydınları, Gürcüce’nin
Türkiye’de konuşulan ve kendi anadilleri olan İmerkhevi ve Aç̆ara lehçelerini/
diyalektlerini yaşatmak bir yana, görmezden geldiler. Görmek istemedikleri
yalnızca Gürcüce’nin İmerkhevi ve Aç̆ara lehçeleri/ diyalektleri değildi. Gürcüce’nin Mokhevuri/ Moxevuri/ მოხევური, Mtiulur-Gudamaqruli/ მთიულურ-გუდამაყრული, Khevsuri /Xevsuruli/ ხევსურული, Pşavuri/ ფშავური, Tuşuri/ თუშური, Kakhuri
(K̆axuri/ კახური, İngilouri/ ინგილოური, Fereidnuli/ фერეიდნული, Tianeturi/ თიანეთური, Cavaxuri/
ჯავახური, Meskhuri/Mesxuri/
მესხური, Guruli/ გურული, İmeruli/
იმერული, Raçuli/Raç̆uli,
რაჭული lehçelerini de/
diyalektlerini de görmek istemediler
“Çveneburi”/ “Gürcü” Aydınları.
“Çveneburi”/
“Gürcü” Aydınları, günümüzde internetin yaygınlaşmasıyla daha ziyade sanal
yayınlara yöneldiler. Bu internet yayınlardan başlıcaları şöyle:
“chveneburi.net,
gurcukulturevi.com, gurcu.org, gdd.org.tr, gurcistandernegi.org.tr,
tetripiala.wordpress.com.
Gürcüler
hakkında bilgi edinmek istiyorsanız, Ahmet Özkan Melaşvili’nin
“Gürcüstan”(K.Y.), Parna- Beka Çilaşvili/ Fahrettin Çiloğlu’nun “Gürcülerin
Tarihi” (Ant), İsmetzade Doktor Mehmet
Arif’in “Gürcü
Köyleri” (Sinatle), Eugenio Dallegio
D'Allesio’nun “İstanbul Gürcüleri” (Sinatle), David Marshall Lang’ın “Gürcüler” (Ceylan),
Sandro İbereli’nin “Gürcü Halkının Tarihi”(Cinius), Şanver
Akın/ Şalva Tevzadze/ Sandro İbereli/
Saba Artvineli’nin “Sandro’nun Hayatı” (Cinius), Ramaz Surmanidze’nin “Mustafa
Yakut/ Guram Himşiaşvili”, Fahrettin Kırzıoğlu’nun “Osmanlılar'ın
Kafkas Elleri'ni Fethi” (TTK), Zaza
Tsurtsumia’nın“Osmanlı- Rusya İlişkilerinde Abhazya” (Yeditepe), Valiko Paculiya’nın “2. Dünya
Savaşında Abhazya”(Apra), Selçuk Sımsım’ın “Abazaların Politik Tarihi” (Apra), Hayri
Ersoy’un “Çerkes Tarihi” (Tümzamanlar) ile “Dili Edebiyatı ve Tarihi ile Çerkesler”
(Nart), Gerg Amıcba’nın “Ortaçağ'da
Abhazlar Lazlar” (Nart), Murat Kasap’ın “93 Harbi Batum Muhacirleri”(Gürcistan D. D.), Yunus
Zeyrek’in “Acaristan ve Acarlar”, Taner Gökdemir’in “Kızıl Acaristan Salnamesi (1922) Güneybatı Kafkasya’da Tarih Kimlik ve
İdeoloji” ve Ali İhsan Aksamaz’ın “Doğu Karadenizde Resmî İdeolojiler
Kuşatması”(Belge) ile “Laz Aydınları ve Sorumluluk” (Sorun) adlı kitaplarını
mutlaka edinmeli, okumalı ve kitaplığınızda da bulundurmalısınız.
Bir
sonraki makalemde görüşmek üzere sağlıcakla kalın.
(29 III 2020)
Ali İhsan Aksamaz
aksamaz@gmail.com
NOT: Alıntılar belirtilen kaynaklarında olduğu gibi
aktarıldı. https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2020/04/sandronun-hayat.html
aktarıldı.