29 Kasım 2019 Cuma

“Lazuri Notkvame/ Lazca Deyimler ve Atasözleri”




“Lazuri Notkvame/ Lazca Deyimler ve Atasözleri”




Bu makalemde sizlere Lazca üzerine yapılmış bir diğer önemli ve değerli çalışmadan bahsedeceğim:  “Lazuri Notkvame”  Lazca Deyimler ve Atasözleri). Kitap, Kâmil Aksoylu adıyla “Genesis Kitap”dan yayınlanmış. Hatırlanacağı üzere, aynı yazar adıyla bir başka çalışma da birkaç yıl önce “Laz Kültürü” başlığıyla “Phoenix Yayınevi”nden yayınlanmıştı. Kâmil Aksoylu, her iki çalışmasıyla Lazcayı hor gören Kemalist Burjuvazinin resmî ideoloji ve resmî tarih tezleriyle yüzleşiyor.


Kâmil Aksoylu,  1920’li yılların ikinci yarısından itibaren Kemalist burjuvazinin Laz kimliğini, Lazları ve Lazcayı yok sayan anlayış ve yok etmeye çalışan  uygulamalarını açığa vuruyor. Kamil Aksoylu her iki çalışmasında da adeta haykırıyor:  “Lazlar vardı. Lazca vardır. Laz kimliği vardır.  Lazlar ve Lazca Doğu Karadeniz ve Güney Kafkasya’nın kadim halkı ve dilidir.”

            Kâmil Aksoylu, Sovyetler Birliği Lazlarının bir zamanlar sahip oldukları “Kültürel Haklar”a da vurgu yapıyor. Sovyetler Birliği’ndeki Laz anadil okulları direktörü İskender Tzitaşi’yi okuyucusuyla tanıştırıyor. Yine aynı dönemde Lazca olarak yayınlanmış “Mçhita Murutskhi”  adlı gazeteyi ve Laz okullarında okutulan ve  benim kendi imkânlarımla İstanbul’da 1994’de yayımlattığım  (“Alfabe”) “Alboni”yi tanıtıyor; bir döneme dikkat çekiyor.

 Kâmil Aksoylu, Sovyetler Birliği Lazlarının kimliklerinin tanındığı, “Kültürel Haklar”ının bulunduğu yıllarda yapılan çalışmalara vurgu yaparken, yanlızca akademik niyetlerle yapılmış “Contes Lazes”e de dikkat çekiyor. Kuşkusuz Sovyet Lazları Halk Önderi ve partili İskender Tzitaşi ile “Contes Lazes” adlı Lazca masal derlemesini yapan Katolik dilbilimci Georges Dumézil’i kıyaslamak doğru bir davranış değildir. Georges Dumézil, bir dilbilimcidir ve onun için Lazcanın yaşayan veya ölmekte olan bir dil olduğunun bir önemi yoktur. O bir akademisyen olarak, akademik duyarlılıkla hareket etmiştir. Oysa İskender Tzitaşi, Laz kimliğinin, Laz dilinin yaşaması için emek mücadelesi vermiş komünist ve partili bir halk önderidir. Kâmil Aksoylu da her iki adı, her iki adın çalışmalarını da kuşkusuz  bu anlamda değerlendirmektedir.

Kâmil Aksoylu, “Lazuri Notkvame” ( Lazca Deyimler ve Atasözleri) adlı çalışması, Xasan Cavidi’nin “Çkuni Nena” (“Bizim Dilimiz”) başlıklı şiiriyle başlıyor. Kitabını, tüm bildiklerini öğrendiği  kendi annesine ve bütün annelere adıyor. “Sunu”, “Anneme Dair”, “Önsöz” gibi bölümülerden sonra Lazca kısaca tanıtılıyor. Lazcanın konuşulduğu yerler ve Latin alfabesine dayanan Laz alfabesi hakkında bilgi veriliyor.

Türkiye’de 1920’li yılların ikinci yarısından itibaren Laz kimliği reddedildi. Lazca yok sayıldı; yok edilmeye çalışıldı.  Laz çocuklarının okullarda Lazca konuşmaları engellendi. Lazca konuşanlar şiddete maruz kaldı. Lazca okul yok. Lazca kitap yok. Lazca konuşmak yok. Resmî ideoloji ve resmî tarih tezleri aralıksız çalıştı. Lazcayı tamamen yok edemedi. Ancak deforme etmeyi başardı. Lazca konuşma yasakları ve Lazca eğitim- öğretim olmaması Lazcayı geriletti. Lazca ağızlar arasındaki farklılıklar daha fazla arttı. Lazcanın düşmanları, bütün bu uygulamaların sorumlusu olarak siyasî iktidarları suçlamak; Kemalist Burjuvazinin uygulamalarını açığa vurmak yerine, anne-babaları çocuklarına Lazca öğretmemekle suçladılar. O zaman Kâmil Aksoylu, böyle ciddî bir çalışmayı yürütecek kadar Lazcayı nereden öğrendi?! Lazcanın düşmanları, hep Lazcadaki ağız farklılıklarını dile getirdiler; abartılar.  Kemalist Burjuvazinin uygulamalarını görmek istemediler; yüzleşmeye cesaretleri yoktu. Yarı aydınlar, Lazcanın Rusca, Osmanlıca, Rumca’nın etkisinde kaldığını da iddia ettiler. Oysa kastettikleri Lazcadaki Rusca, Osmanlıca ve Rumca kelimelerdi. Lazcayı, önemsiz bir dil göstermek isteyenlere çanak tuttular. Lazcanın düşmanları dün de vardı; bugün de. Kimlik mücadelesi ile akademik çalışmaları birbirinden ayırt etmekten aciz kimi yarı aydınlar cehaletleriyle Lazcanın, Laz kimliğinin düşmanlarının da ilham kaynağı oldular. Ama Kâmil Aksoylu, bütün bunaların farkında. Bu çalışmaları kaleme almakla da Laz kimliğinin ve Laz dilinin düşmanlarına cevap veriyor; farkındalık yaratıyor.

Kitabın 61. sayfasında “Lazca Deyimler”, 187. sayfada da “Lazca Atasözleri” başlıyor. Kâmil Aksoylu gerek deyimleri gerekse de atasözlerini alfabetik sırayla veriyor. Kâmil Aksoylu, oldukça kıymetli olan “Lazca Deyimler” başlıklı bölümde Lazca deyimleri ve Türkçe karşılıklarını vermekle yetinmiyor, bu deyimlerlerin kullanıldığı Lazca cümleler ve onların da karşılığı olan Türkçe cümleleri veriyor. Kitap bu yönüyle oldukça faydalı.  

Lazca, binlerce yıllık bir dil. Ancak ne var ki, sahip çıkılmazsa ölecek. Biz, bunu UNESCO söylediği için değil, bizzat yaşadığımız için biliyoruz. UNESCO’yu referans alacak kadar saf değiliz.  UNESCO’nun emperyalist- kapitalizmin kuruluşu “BİRLEŞMİŞ MİLLETLER”in “şeker yüzlü” suç ortağı olduğunu biliyoruz. Buna rağmen, UNESCO’yu ciddiye almak Stockholm sendromuna tutulmaktır.   

Bir dille yazılmazsa, çizilmezse; bir dille eğitim-öğretim olmazsa; bir dille radyo- televizyon yayınları olmazsa; bir dille tiyatro- sinema yapılmazsa; bir dille hikâyeler- romanlar yazılmazsa, o dil ölür. Kâmil Aksoylu’nun bu çabası, işte tam da bu anlayışla bakıldığı zaman daha da bir önem kazanıyor. Kâmil Aksoylu, Lazcanın  ölmesini istemiyor.

  “Lazuri Notkvame”,  Laz halkının üretim, mülkiyet ve paylaşım ilişkileri içinde binlerce yıldan günümüze getirdiği, Lazca deyimler ve atasözlerinden bir kısmını bizlere aktarıyor. Kuşkusuz  Lazca deyimleri ve atasözleri kitapda yer aldığı kadar değil. Kâmil Aksoylu, duyarlılığı ve kişisel çabasıyla ancak bu kadarını yapabilmiş; elinden bu kadarı gelmiş. Kuşkusuz Kâmil Aksoylu gibi duyarlı Laz aydınlarının kolektif çabaları, bunun on katı hacimde daha nitelikli çalışmaları da ortaya çıkarabilecektir.

Georges Dumézil, Wolfgang Feurstein, Goişi Kojima yabancı akademisyenlerdir; dilbilim ile ilgili kişilerdir. Onların Lazcaya ilgileri akademiktir. Bu anlamda onların çalışmalarını olduğundan fazla yüceltmemeliyiz. Bu söylediğim onların çalışmalarının önemini azaltmamaktadır. Onlar bu çalışmaları, Lazca ölmesin, Laz kimliği ölmesin diye yapmadılar. İşte onları İskender Tzitaşi’den ayıran da budur. Bu sebeple, Laz diline ilişkin çalışmaların esas olarak Laz kimlik mücadelesi veren kişiler tarafından yürütülmesi gerekiyor. Anlamlı olan budur. Munir Yılmaz Avcı gibi, Kâmil Aksoylu gibi, İsmail Avcı Bucaklişi gibi, İrfan Ç. Aleksiva gibi.  Bu da ancak bir enstitü içindeki kolektif çalışmayla olur.

Hem Laz aydınlarının önemli bir sorumluluğu vardır. İlk Lazca alfabeyi ve gramerini oluşturan Hopalı Faik Efendi ve çalışmalarına ilişkin bilgiler elbirliğiyle su yüzüne çıkartılmalıdır. Aynı şey İskender Tzitaşi için de geçerlidir.

Nisan 2012’de yayımlanan bu çalışmanın sayfa düzeni ve kapak tasarımı Leyla Çelik’e ait.

Kâmil Aksoylu’nun böyle çalışmalar yapmasının sebebi, Lazcanın onun anadili olmasıdır. Anadilinin ölmesini istememektedir yazar.  Bir Laz aydını olarak da “Lazuri Notkvame- Lazca Deyimler ve Atasözleri” ve “Laz Kültürü” başlıklı çalışmaları bizlere ulaştırmıştır. Bu konuda sorumluluk duymuştur.

Annesinden aktardığı şu ifadeler, onun ait olduğu Laz  kültürünün ne kadar güçlü ve insanlığı tek-tipleştirmeye çalışan kapitalizme ne kadar karşı olduğunun da bir kanıtıdır: “Ma tzitzi do bombulapek tkvani ambarepe momiğasen…” Kendisi ölünce, çocuklarından böcek ve karıncalar aracılığıyla haberdar olacağını söyleyen bir anne ve her karınca ve böceği gördüğünde  ölen annesine kendisinden haber götürdüğüne inanan bir çocuk. Bu;  insanın kendisine, çevresine yabancılaşmadığı  ve kapitalist anarşinin ulaşamadığı masalsı, ama aslında gerçek bir dünyadır. Kapitalist anarşi henüz, bu dünyayı, doğayı ve Lazcayı yok edemedi; biz bu insanî değerlerimize sahip çıkarsak, insan olarak yok olmayacağız. Bu anlamda; HES’lere karşı mücadele, Lazcayı yaşatmak için mücadele ve çayda ve fındıkta sömürüye karşı sosyal haklar için mücadele bir bütündür. Bu da ortak Vatan Türkiye’yi savunmak demektir.

Ali İhsan Aksamaz, yusufbulut.com, 15. 01. 2013
aksamaz@gmail.com

https://www.youtube.com/watch?v=jbZafHRAKto&t=34s


“Romani nç̆aralobaşi irişen ʒ̆oxlemxtimu noʒ̆ile ren!”

      “Romani nç̆aralobaşi irişen ʒ̆oxlemxtimu noʒ̆ile ren!”     [ Goʒ̆otkvala : Ma A. Cengiz Bukeri doviçini dido ʒ̆anapeş ʒ̆oxle...