23 Ocak 2020 Perşembe

“Efsanelerde Livera Geyikleri”









“Efsanelerde Livera Geyikleri”


“Mübâdele”, Arapça kökenli bir kelime. TDK Sözlüğü, kelimenin anlamını şöyle açıklıyor: “Değişim”. Mübâdil” ise, “başkasının yerine getirilmiş, mübâdele edilmiş,” diye açıklanıyor.

30 Ocak 1923’de, T.B.B.M. Hükümeti ile Yunanistan Hükümeti arasında imzalanan “Nüfus Mübâdelesi Anlaşması”nın ardından Anadolu’dan Yunanistan’a büyük bir Ortodoks Hıristiyan “mübâdelesi”, Yunanistan’dan da Anadolu’ya büyük bir Müslüman “mübâdelesi” yaşandı.

İki ülke arasında yapılan bu anlaşmayla yaşanan karşılıklı bu kitlesel “göçlere” ilişkin çeşitli kaynaklar, çeşitli rakamlar vermektedir. Konumuz, bu rakamların azlığı veya fazlalığı değil, Müslüman ve Hıristiyanların yaşadıkları trajediler olmalı!
Kimi rakamlara göre, Anadolu’dan 1.200.000 Rum- Ortodoks Hıristiyan Yunanistan’a, Yunanistan’dan da 500.000 Müslüman- Türk de Anadolu’ya “göç etmek” zorunda kalmıştır.  “Nüfus Mübâdelesi Anlaşması”yla İstanbul,  Gökçeada ve Bozcaada’nın Rum- Ortodoks Hıristiyanları ile Batı Trakya’nın Müslümanları, bu mübâdele dışında bırakıldı.

Bu “Nüfus Mübâdelesi Anlaşması”nda göz önünde bulundurulan mübâdillerin” etnik kökenleri ve/ya konuştukları “anadilleri” değil, dinleriydi.




O günkü şartlarda, “Rum- Ortodoks Hıristiyan” tanımı, nasıl yalnızca Anadolu’daki “Rum etnik kökeni”nden olanları ifade etmiyorsa, “Müslüman- Türk” tanımı da yalnızca Yunanistan’daki “ Türk Etnik kökeni”nden olanları ifade etmemektedir.

Anadolu’dan Yunanistan’a “göç eden” Rum- Ortodoks Hıristiyanlar arasında “anadili” Türkçe olan Gagavuzlar ve “Karamanlılar” ile “Pontoslular” bulunduğu gibi, Yunanistan’dan Anadolu’ya “göç edenler” arasında “anadilleri” Türkçe olmayan Müslümanlar da vardı.  Bulgarca ya da Makedonca konuşan Pomaklar,  Rumca  konuşan Patriyotlar ve Arnavutça konuşanlar ile Ulahlar da bu “Nüfus Mübâdelesi Anlaşması”sıyla Yunanistan’dan Anadolu’ya “göç eden” Müslümanlar arasındadır.



“Nüfus Mübâdelesi Anlaşması”sının sonuçlarından hareketle makalemde, kısaca “Efsanelerde Livera Geyikleri” adlı kitabı tanıtacağım. Çünkü bu kitap, T.B.B.M. Hükümeti ile Yunanistan Hükümeti arasında imzalanan “Nüfus Mübâdelesi Anlaşması”ndan etkilenerek Karadeniz Bölgesi’nden Yunanistan’a “göç eden” Rum- Ortodoks Hıristiyanlara ilişkin hikâyeleri de içeriyor.

Kitap, “Heyamola Yayınları”ndan çıktı. “Efsanelerde Livera Geyikleri”, 2017’de vefât eden değerli eğitimci-yazar Yusuf Bulut’un eseri. Yusuf Bulut, 1949’da, Trabzon- Maçka’nın Livera (bugünkü adıyla Yazlık) Köyü’nde doğmuş. 
 Livera Halkı, Osmanlı olmanın şeref ve itibarının kendilerinden sorulduğuna inanır ve bunu da kıskançlıkla savunurmuş. Bunun da kendilerine göre bir sebebi varmış. Çünkü Osmanlı Sultanlarından Yavuz Sultan Selim’in annesi Gülbahar Hatun, Livera Köyü’denmiş. Bu yüzden Livera Köyü, birçok ayrıcalığa sahipmiş. İşte bu vb. sebeplerden, o zamanların Livera Köyü’nün Müslüman ve Hıristiyanları, Gülbahar Hatun’un şahsında Osmanlı Ülkesine olan büyük bağlılıklarıyla övünürlermiş. Eğitimci-yazar Yusuf Bulut, kitabında bu bilgileri de aktarıyor.  
Yusuf Bulut, Livera/ Yazlık Köyü’nden yolculuğa çıkıyor ve bizleri yüzyıl öncesinin Doğu Karadeniz Bölgesi insan ilişkilerine götürüyor.

Yusuf Bulut, “Efsanelerde Livera Geyikleri” adlı kitabında,  sözlü tarih aktarımlarından da büyük ölçüde faydalanıyor. Kitap, birbirinden değerli şu hikâyelerden oluşuyor:

“ Livera Geyikleri”, “Sabriye”, “Ayşe”, “Fadime”, “Emriye”, “Gömleksizin Köprüsü”, “Gudul Kalesi ve Ziya Kayaları”, “Meva”, “Bizim Köyün Kadınları”, “Ayı Dağı” ve “Yeni Dünyanın Liveralı Yolcuları”.



Yusuf Bulut,  sıradan insan hikâyeleriyle, o dönemin üretim, mülkiyet ve paylaşım ilişkileri konusunda değerli bilgiler aktarmakla kalmıyor, “Nüfus Mübadelesi Anlaşması”yla Livera Köyü Hıristiyanlarının yaşadığı trajedileri de bizlere hatırlatıyor.

Burada sözü Yusuf Bulut’a bırakıyorum:

“… haklarında karar verilmiş, Türkiye Hıristiyanları ile Yunanistan Müslümanları takas ediliyor…
Kara Hasan Efendinin evinde olan sıkıntı daha başkaydı. Üç oğlu vardı; en küçüğü Şahin, on yedi yaşında yeni yetme bir delikanlıydı… Mesele şu ki; arkadaşı Antonis ve ailesi ile beraber muhacir gitmek istiyor…
Tasos Efendinin özürlü ve hasta oğlu vefat etmişti. Bütün köy halkı cenazeye akın etti… definden sonra Georgios Kilisesinin önünde dua yapılacaktı… Papazın yakınında duran Tasos Efendiye yaklaştı, kulağına doğru eğildi; “Tasos Amca,” dedi. “Biliyorsun ben de sizinle geleceğim ama mübâdil evrakım yok. Filipos’un evraklarını istiyorum senden, ver de bundan böyle senin oğlun olayım.”
Adam dikkatle baktı ona;
“Ama sen Müslümansın!”
“Olsun, Tasos Amca, ikimiz de Liveralı değil miyiz?”
Bu söz karşısında hiç ikilemedi Tasos, başka bir şey de diyemedi. Elini cebine soktu, diğerleri arasından Filipos’un evrakını çıkardı verdi. Şahin boynuna sarıldı adamın…”

Karadeniz Bölgesi’nde yüzyıl öncesi bir zaman dilimine kadar yan yana yaşamış Müslüman ve Hıristiyanların o günlerdeki gündelik yaşam ve karşılıklı ilişkilerini öğrenmek istiyorsanız, değerli eğitimci-yazar Yusuf Bulut’un bu eşsiz eserini mutlaka okumalı ve okutmalısınız.

Bir sonraki makalemde buluşmak üzere sağlıcakla kalın!


(17 I 2020)
Ali İhsan Aksamaz
aksamaz@gmail.com














Hiç yorum yok:

“Romani nç̆aralobaşi irişen ʒ̆oxlemxtimu noʒ̆ile ren!”

      “Romani nç̆aralobaşi irişen ʒ̆oxlemxtimu noʒ̆ile ren!”     [ Goʒ̆otkvala : Ma A. Cengiz Bukeri doviçini dido ʒ̆anapeş ʒ̆oxle...