27 Kasım 2019 Çarşamba

Hasan Helimişi Lazdı








Hasan Helimişi Lazdı


Hasan Helimişi’nin adını ilk olarak 1994’te, Ogni Dergisi’nin Temmuz- Ağustos 5. sayısında duydum. Halkbilimci Wolfganf Feurstein, Bedia Leba’nın  kendisiyle yaptığı söyleşide Hasan Helimişi’nin adını anmıştı. Hasan Helimişi’nin, Lazların ileri gelenlerinden ressam ve şair olduğunu belirtmişti. 1976’da da vefat ettiğini eklemişti. Sovyetler Birliği henüz çözülmüştü. Gürcüstan’da bir kaos vardı. Bağlantılarımız şimdiki gibi değildi. Sovyetler Birliği yıkılınca, Moskova kaynaklı “Lazlar Gürcüdür; Lazca Gürcücedir” resmi ideoloji söylemini Tiflis devralmıştı. Hasan Helimişi’yi kafamızın bir köşesine yazıp geçtik.


Lazolog İsmail A. Bucaklişi, 2000 yılında yayınlanan Mjora Dergisi’nin 1. sayısında bizlere bir sürpriz yaptı ve Hasan Helimişi hakkında ayrıntılı bir makale yazdı: “Romantik Bir Laz Sürgünü: Helimişi Hasani.” Makale, Hasan Helimişi hakkında oldukça doyurucu bilgiye sahipti. Hasan Helimişi’nin diğerleriye beraber bir resmi de yer alıyordu. Hasan Helimişi’nin tabloları hakkında 1979’da Rusça olarak yayınlanmış bir katolog da makaleye eklenmişti. Katoloğu Türkçe’ye Murat Papşu çevirmiş. Mjora Dergisi’nde Hasan Helimişi’nin iki şiiri de yayınlanmıştı: “Mu P’at E Skiri!” ( Ne Yapalım Ey Oğul!”) ve “Onçamure” (“Dibek”).


Hasan Helimişi, 1907’de Ortahopa’da doğmuş. Varlıklı bir ailenin çocuğu. Birinci Dünya Savaşı sırasında muhacirlik yaşıyor. Çok genç yaşlarda TKF ile tanışıyor; kadroları arasında yer alıyor. 1932’de Sovyetler Birliği’ne gidiyor. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Halk Eğitim Komiserliği tarafından Leningrad’daki Ulusal Azınlıklar Okulu’na gönderiliyor. Dans, müzik, tiyatro gibi dallarda da eğitim alıyor. 1935’de bir tramvay kazası geçiriyor ve sağ bacağını kaybediyor. Eğitimini tamamlayamıyor. Türkiye’ye dönemiyor. Batum’a yerleşiyor. Ancak SBKP’deki tasfiye hareketi Hasan Helimişi’yi de etkiler. 1938’de tutuklanır. Kısa süre sonra serbest bırakılır. Ancak İkinci Dünya Savaşı bitiminde bu kez Sibirya’ya, Tomskir’e çoluk çocuk sürgüne gönderilir. Stalin’in ölümünden dört yıl sonra Batum’a gönderilir.

İsmail A. Bucaklişi’nin makalesinden, Hasan Helimişi’nin Lazca şiirleri olduğunu, Lazca şiirler derlediğini, rubailerinin bulunduğunu, “K’oreas Ar Lazi K’ulani” (“Kore’de bir Laz Kızı”) başlıklı bir romanının bulunduğunu da öğreniyoruz. Makalede şu dipnota da yer veriliyor: “Helimişi’nin Lazca olarak kasete aldığı kendi hayat hikayesinin  Türkçe çevirisi için bkz.: Kafkasya Yazıları, Sayı 7, S. 87.” Bu dipnotta yer alan Lazca hayat hikayesini Birol Topaloğlu bana iletmişti. Hasan Helimişi’nin kendi sesinden dinlediklerim beni derinden etkilemişti. Konuşma Lazcaydı. Lazca böyle bir konuşmayla ilk defa karşılaşıyordum. Büyük bir heyacan duymuş ve içim coşkuyla dolmuştu. Hasan Helimişi’nin konuşmasını Lazca kaset kaydından Hasan Uzunhasanoğlu deşifre etmiş. Türkçeye ise, İsmail A. Bucaklişi çevirmiş.


Hasan Helimişi’nin Lazca- Türkçe hayat hikayesi, Lazca şiirleri ve Lazca şiir derlemeleri 2006’da “Mu P’at E Skiri” başlığıyla İsmail A. Bucaklişi tarafından kitaplaştırıldı. Kitabı Chiviyazilari yayınladı. Hasan Helimişi ile ilgili bir diğer önemli çalışmanın Elif Ergezen tarafından yapıldığını belirtmeliyim. Kısa metrajlı bir filmi var: “Şairişi Ğura” (“Şairin Ölümü.”)


1920’li yılların ikinci yarısından itibaren Türkiye’de, 1930’lu yılların ikinci yarısından itibaren Sovyetler Birliği’nde Laz kimliği’nin yok sayılmaya başlanması, Hasan Helimişi gibi insanların varlıklarına ve doğru hayat hikayelerine ulaşmamızı engelliyor. Hasan Helimişi partiliydi. Hapis yattı; Sibirya’ya sürüldü. Sürekli izlendi. Tiflis’te öldü. Cenazesi gizlice Sovyetler Birliği’ndeki Sarpi Köyü’ne getirildi ve toprağa verildi. Lazlara ve Lazcaya yönelik Moskova kaynaklı resmi ideoloji ve tarih tezlerini, Sovyetler Birliği çökünce Tiflis devraldı. Bu sebeple, Sovyetler Birliği’nin Laz kimliğini tanıdığı dönemlere ilişkin bilgi ve belgelere ulaşmada (şimdilik) zorluk çekiliyor. Ancak şunu biliyoruz ki; Lazca Anadil Okulları Direktörü İskender Tzitaşi de, Hasan Helimişi de aynı dönemin insanlarıydı ve aynı kadroları oluşturuyorlardı. Zurab Vanilişi, İsmail A. Bucaklişi’ye bu konu hakkında bilgi ve belge vererek oldukça yardımcı olmuştur. Zurab Vanilişi’nin, babasının ölümü göze alarak Türkiye Lazları arasında, “Mç’ita Murutskhi” (“Kızıl Yıldız”) adlı Lazca gazeteyi de dağıtmak dahil, gizlice yürüttüğü faaliyetlere ilişkin anlattıkları ilginçtir.


Hasan Helimişi; Laz dilinin şairidir. Hasan Helimişi, Sovyetler Birliği’nde çok acı çekti. Bütün çektiği acılara rağmen, partisinden umudunu kesmedi; yazdıklarından ve söylediklerinden bu anlaşılıyor. Lazcayı terketmemiş, Lazcanın onun  kimliği olduğu bilinciyle mezar taşını bile Lazca yazdırmıştı: “Skidalaşen ma na manç’en kaebzdi/ Ma am dunias em duniaş derdi var bzdi” (“Yaşamımdan bana düşeni aldım/ Bu dünyada öbür dünyanın derdini çekmedim”)


Lazcanın dil olduğunu inkar edenler, Hasan Helimişi’ye sahip çıkamaz ve Laz kimliğini yaşatamaz.



Ali İhsan Aksamaz, Özgür Gündem Gazetesi : 07. 09. 2012
aksamaz@gmail.com



https://www.kitapyurdu.com/yazar/ali-ihsan-aksamaz/367.html

"TÜRKİYE'NİN ANADİLİ ZENGİNLİĞİ" / "TURKİAŞİ NANANENAŞ XAMPOBA"

   "TURKİAŞİ NANANENAŞ XAMPOBA" Baba çkimi Faik Aksamazis…   GOʒ̆OTKVALE Nananena, p̆olit̆ik̆uri var adamuri ar tema ren...